Prof. Dr. Yılmaz Emre

Prof. Dr. Yılmaz Emre

[email protected]

Gönlü Bizde Kalanlar VI Öğretmenimiz: Mehmet Karaman

01 Ocak 2021 - 18:12





Elbistan’ı ilk kez yanılmıyorsam 70’li yılların başında çocukluk arkadaşım Necati Yenice bir yaz tatilinde Çermik yerine Elbistan’ın Cela (Ekinözü) beldesine gittiğinde duymuştum. Dönüşünde yaşadıklarını, gördüklerini anlatırken, Abdurrahim Karakoç’tan özellikle bahsediyordu. İmrenerek dinliyordum. Karakoç “Mektup yazdım Hasan'a, ha Hasan'a ha sana...” ve “ Hak yol İslam Yazacağız” diyen Şairdi. Ya da daha sonra çok tanınan ve türküye dönüşen “Yâr deyince, kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor

Lâmbada titreyen alev üşüyor,

Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban 

” dizelerinin sahibiydi. Zaman geçtikçe Maraş “Kahraman Maraş” Sütçü İmamı, Necip Fazıl’ı, Orta Okulu Maraş’ta okuyan Sezai Karakoç’u ve “ Mavera”daki yiğit ve samimi düşünce adamlarıyla hafızama kazılıyordu. Ancak bu şehri ve civarını görmek nasip olmamıştı. Daha lisede öğrenciyken iki Maraşlı öğretmenimiz tayin olmuştu. İkisi de Yüksek İslam Enstitülerinden mezun olmuşlardı. Aldıkları tahsil çerçevesinde duyarlı, samimi ve nitelikliydiler. Lokalde oturur ve güzel sohbetler ederdik. Evet Mehmet Karaman ve İsmail Çevik’ten bahsediyorum. İsmail Hoca’dan sonra hiç haber almadım. Ancak Mehmet Hocayla yıllardan sonra da olsa görüşüme imkanını buldum. Hala o mütevazi ve samimi silüeti güzelliğini muhafaza ediyor.  

Lise eğitimimin son çeyreğinde üniversite hazırlık kurs için İstanbul’a gittim. Ekonomik zorluklar içindeydim. MTTB’nde kursumu Hasan Gençdal Ağabey ayarlamıştı. Ancak burası İstanbul..Yaşamak ve direnmek zor.. Nihayet kalacağım bir yeri bulmuşlardı..1975’in Nisan ayıydı. Edirnekapı’da Mihrimah Camiinin avlusundaki odalarda öğrenciler kalıyordu.. Buranın yönetimi de Mar-Der’deydi..Yani Maraşlı öğrencilerle beraber kalıyordum. Sorumlu Hukuk Fakültesinde okuyan Fatih ismindeki bir gençti. Ayrıca kaldığımız yere Jeolojide okuyan İsmail Çetin adlı yine Maraş’lı ve öğrenci hareketlerinde faal olan bir Ağabey sık sık gelirdi. Hiç unutmam..ranzama uzandığım ilk akşam gözlerimden bir damla yaş akmıştı ailem için..İste o tarihten sonra gurbet serüvenim başlamıştı ve bugüne kadar da devam ediyor. Orada çok fazla kalmadım..Oradan 29 Mayıs 1975 akşamı toplu halde Spor Sergi Sarayındaki “Milli Gençlik Gecesine” gitmiştik. O gecede kimler yoktu ki ? Necip Fazıl, Yıldırım Gürses,Tarihçi Mustafa Müftüoğlu ve ailesi..vs. Daha sonra Mustafa Müftüoğlu’nun damadının yanında doktora yaptım ve ailesinin bazı fertleriyle tanıştım. 1994 yılında Maraş Ziraat Fakültesinde çalışmak üzere çağrıldım. Ancak şehri iyi bilmediğimden gitmedim. İlerleyen zamanlarda Ceyhan üzerine kurulan bazı barajlardaki balıklar hususunda yaptığımız saha çalışmalarında hem Kahraman Maraşı ve hem de başta Elbistan olmak üzere ilçelerini gördüm. Fırat’a akan Göksu kaynağında alabalık yakaladım. Maraş’a gitmediğim için nedamet duydum. Meslek hayatımda Prof. Dr. Ahmet Alp ve şimdiki Su Ürünleri Şube Müdürü Orhan Bülbül’ü tanıdım. Hatta dükkanına gidip Dondurmacı Yaşar Ustayı bile sordum. Hasılı yolum birçok kez Maraşlılarla kesişmişti..Tıpkı Mehmet Hoca gibi..Sakinliğini ve ağırbaşlılığını sevdiğim bir güzel insan.. Hayatında Siverek ve ahalisinin güzel hatıralarını barındıran ve bunu ikinci memleketi olarak algılama noktasında ciğerparesi Oğlunun öğretmenlik tercihinde de gösteren yüce bir gönül sahibi

Evet “Gönlü Bizde Kalan” öğretmenimiz kimdir, nerede ve ne yapıyor ?

Mehmet Hoca kanımca kolay olsun diye 01.01.1952 tarihinde adı geçen bu güzel İlimizin Elbistan ilçesinde doğmuş. Babası Mehmet Zeynel Abidin 1954 yılına kadar marangozluk yapmış. Daha sonra Büyük Yapalak köyüne imam olarak atanmış. Annesi Makbule Hanımla güzel günler geçirmişler bu köyde. Söz Yapalak Köyüne gelmişken bu köyden birçok şairin yetiştiğini belirtmemiz gerekiyor. Ailesi Elbistan’da “Gözlüklü Hocalar” olarak anılır. Zaten kendisi de gözlüklü.. Bu lakap Osmanlı döneminde ilkokul öğretmeni olan Dedesinden intikal ediyor. Elbistan’da ilk gözlük kullanan kişi olduğundan dolayı” Gözlüklü Hoca” lakabı takılmış ve bugüne kadar gelmiş… Dedesi ve Babası dini eğitim konusunda Elbistan’lılara büyük emek vermiş ve daha sonra bu geleneği Mehmet hoca da emekli oluncaya kadar devam ettirmiş..

Kalabalık bir aile içinde büyümüş. Yedi kardeş olarak ailelerinin devamı sağlanmış, bunların dördü de Dede ve Babaları gibi eğitimci olmuşlar. Mehmet Hoca ilkokula Yukarı Yapalak Köyünde başlamış, ancak okula kayıt olmadan..Başarılı geçen o yıldan sonra, ikinci yılda okula kayıtlı olarak devam etmiş. Sonra Babasının tayini ile birlikte Elbistan İlçesine dönüp, 3. Sınıftan itibaren Atatürk İlkokuluna öğrenci olmuş ve buradan başarıyla mezun olmuştur. Daha sonra K.Maraş İ.H .O’na yatılı olarak giriyor. Zor şartlarda, ama başarılı bir eğitim dönemi geçiriyor. Özellikle Matematik dersini dikkatlice dinlemek ona yetiyormuş. Meslek okullarındaki hak gaspından dolayı, Elbistan Mükrimin Halil Lisesinin Fen Şubesinde de ayrıca bir yıl okumak zorunda kalıyor. Sonra üniversite tahsiline başlamak için önüne iki seçenek çıkıyor. Ya Konya Yüksek İslam Enstitüsüne veya Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümüne gidecektir. O Konya’yı tercih ediyor. Konya macerası başlıyor. Güzel anılar ve arkadaşlıklarla geçen yüksel tahsil hayatının sonunda buradan da mezun olmuştur. Daha sonra 14 Eylül 1976 yılında Siverek Orta Okuluna Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeni olarak atanmış ve anılan tarihte görevine başlamıştır. Siverek’te hala unutamadığı arkadaşlarla tanıştır. Örneğin İsmail Çevik ve Hüseyin Özoğul’la daha önceden tanışıyordu. Diğer yandan Siverek’li olan Neşet Hampolat, rahmetli Abdullah Arıtürk, Ahmet Öncül, Behzat Taşdönderen, rahmetli Mahmut Siyahan ve rahmetli Hamza Taşdönderen vb. gibi dost ve gönüldaşlarıyla tanışarak çevresini genişletmiştir.

Daha sonra Siverek İmam-Hatip Lisesi Müdürü olan Hüseyin Özoğul’unun tayin olmasından dolayı, bu okulun Müdürlüğünü yürüttü. Siverek için bir “ Kara Sayfa” olan dönemde kendini bilmezler çeşıtli zamanlarda okula zararlar verecek tarzda eylemlerde bulundular. Ancak bu olayları arkadaşlarıyla suhuletle içinde çözüp, öğrencilerin sıkıntı yaşamalarına fırsat vermemişlerdir. Bu arada ailesi Perihan Hanımla evlenmesi hususunda görüşünü sormuş, o da kabul etmiş ve 5 Ekim 1977 tarihinde düğünü yapılmış ve bekarlıktan kurtulmuştur. İlk ev sahibeleri Kezban Teyzeydi. Yeni evlilerin tek eğlencesi siyah-beyaz bir televizyondu. Bir Pazar günü ev sahibeleriyle birlikte televizyon izlerken, görüntüde hayvan sürüsünü gören Kezban Teyze “Vışş Mehmet! Bu hayvanlar buraya nasıl sığmış ?”. sorusu ve soba yanarken sobanın ön küçük kapısından yansıyan alevin camdaki görüntüsünü “cin” olarak algılaması ve yorumlaması unutmadığı ve Kezban Teyzeyi hatırlatan anılar olarak tebessümle yad ettiği anılarıdır..

İmam Hatip Lisesi Siverek’te birçok şeyi değiştirmiştir. Bu birilerini panikletmişti. Bu süreçte yine okulun kapısını kırarak,evrakları imha ve daha sonra da okulu yakma teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bu zavallı ve maşa olan kişiler Siverek için kara sayfalar açmış ve tarihine de leke sürmüşlerdir. Bu olaylar Hocamızı oldukça üzmüş ve sıkıntılı bir dönem yaşamasına sebebiyet vermiştir. Ancak “ Bir Savaşçıdır Gönlüm” eserinin yazarı Osman Sarı’nın hemşerisi ve gönüldaşıdır. Asla pes etmemiş ve yılmamışdır.

1978’ın sonlarına doğru Siverek’teki malum olaylar tırmanmış ve Siverek savaş meydanına dönüşmüştü. Bu arada Mart ayında bir erkek çocukları ölü doğmuştu. İlk göz ağrılarını tüm sevgi ve acılarıyla birlikte Siverek’te toprağa vermişlerdir. O kör terör döneminde Okul yöneticileri öldürülmüş ve asayiş oldukça zayıflamıştı. Her gün kan gövdeyi götürüyordu. Bu arada mecburi hizmeti bitmiş ve tayinini istemiştir. Zaten yerli halktan birçok aile o süreçte Siverek’ten ayrılmıştı. Tayini Elbistan İmam-hatip Lisesine çıkmış ve nihayet o kargaşa ortamından kurtulmuştu. Siverek’li öğrencileri hakkında zeki, iyi kalpli , iyilik sever, ispiyon nedir bilmez, ancak biraz haylaz oldukları konusunda kanaata sahip olmuştur. Elbistan’daki okul da fiziki olarak çok uygun değildi. Ama ailesinin olduğu yerde daha güvendeydi. Askerlik ve Kozan İmam-hatip Lisesi Müdürlüğünden sonra, kendi isteği ile tekrar Elbistan’a dönmüştür. Bir müddet sonra tekrar idarecilik düzeyinde görevler almış, modern bir okul binasının yapılması huşunda çabalar göstermiş, devlet ve ahalinin yardımıyla da bu okul kompleksi yapılmıştır. Öğrencilerin daha iyi koşullarda yetişmeleri için gayret sarfetmiştir. Hocamızın üç erkek evladı var. Ortancı çocuğu üniversiteyi bitirdikten sonra, tercih yaparken Babasının teşvikiyle Siverek’ten de bazı okulları tercih etmiş ve ilk tayini Siverek Kazım Karabekir ilköğretim okuluna çıkmıştır. Bilahare eş durumundan Hanımı da tayin isteyerek İsmet Paşa ilkokulu’ nda görev yapmıştır. Bu vesileyle her yaz tatilinde ilçeye gelerek eski dostlarıyla buluşmuştur.

İşte geçmiş zaman olur ki.. Her şey bitmeye mahkum.. Ömrünün en verimli ve idealist zamanını ilçemizde geçiren bu naif insanın hafızası Siverek hatıralarıyla dolu. 2011’de emekli oldu. Öğrencilerinden ayrılmak kendisi için emekliliğin en zor tarafı olmuş. Ancak hayat devam ediyor. .Kışları Antalya’ya gelerek eşiyle birlikte torun bakıyor, Yazları da Elbistan’da yayla sezonunu yaşamaya çalışıyor.

Siverek’te geçirdiği güzel günlerin yanında kendisini üzen olaylardan dolayı da biz Siverek’liler olarak özür diliyoruz. O dönemlerde ilçe halkı olarak yaşadıklarımızı da kendisi bildiğinden içindeki sevgi pınarından dolayı zaten unuttuğunu da biliyorum.

Bu vesileyle kendisine, muhterem eşine ve aile efradına sağlıklı- mutlu yıllar diliyorum.      

Bu yazı 11666 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum