Prof. Dr. Yılmaz Emre

Prof. Dr. Yılmaz Emre

[email protected]

Gönlü Bizde Kalanlar II Öğretmenimiz: Talat Topaloğlu

16 Kasım 2020 - 10:39




Kadıköy’den Fikirtepe’ye uzun gidiş-gelişlerden sonra, Anadolu’da artık hizmet zamanıydı. Çekilen kur’a sonucunda Siverek Lisesi’nde öğretmenliğe hak kazanmıştı. Bir gurbete tekrar kanat çırpmıştı. Aslında alışıktı gurbete…Zira 1951 yılında Artvin/Hopa’dan başlayan yolculuk Bolu’nun şirin İlçesi Düzce’de yeni bir hayata merhaba demişti. Yani gurbet içinde gurbeti yaşayacaktı Siverek’te.. Ne ki, hayat gurbetin kendisi değil mi veya simetrisini ifade etmiyor mu ?


Bakırcı Nazım, yaptığı sa’nat eseri mamullerine şekil verirken Aralık 1944 yılında göç ettiği Hopa’da doğan oğluna da aslında güzellikler nakşediyordu. Onun güzel ahlak ve vefa üzerine yaşamını kurması için elinden gelen çabayı sarfediyordu. Bunun için eğitilmesi ve topluma yararlı bir kişi olması gerekiyordu. Bundan dolayı, yeni göç ettikleri Düzce’de Atatürk ilkokulu’nda eğitimini başlattı. Sonra Orta okula dayalı olan Düzce Lisesinde orta eğitimini almasını sağladı. Yıllar hızlı geçiyordu. Artık meslek edinmek için yüksek tahsile başlaması gerekiyordu. Bunun için Fikirtepe’deki Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümüne kaydını yaptırdı. Artık öğreneceklerini tebeşir ve karatahtayla Anadolu çocuklarına anlatacaktı. Onlara hesabı-kitabı öğretecekti. Aslında hepimizin buna ihtiyacı yok mu? Yani hesabı-kitabı bilmek hepimizin görevi değil mi ?


Görev yeri belli olduktan sonra bir an önce çalışacağı yere gitmek üzere uzun bir otobüs yolculuğundan sonra, atandığı ilçeye gelmişti. Yolda tanıştığı birkaç ilçe sakini ile o heyecanlı haliyle ilçeyi öğrenmeye ve çözmeye çalışmıştı. Otobüs ilçeye vardığında o konuştuğu yol arkadaşlarını almaya gelen Willis cip’le şehirin merkezine getirilmiş ve tavsiye edilen Feran Palas Oteline yerleştirilmesine de yardım etmişlerdi. Bu anlarda gördüğü ilgi ve alaka kendisini mutlu etmiş ve kafasındaki bazı tereddütleri de gidermişti. Yıl 1971 gösteriyordu. Artık Siverek Lisesi’nin Matematik Öğretmeniydi. Göreve başladığı yıl bir acı ve üzüntü ile sarsıldı. Babası Nazım Amca vefat etmişti. Ama hayat bu ..Barındırmadığı hiçbir sey yok! Hem mutlulukları ve hem de bedbahtlıkları içermekle ma’ruftu bu dünya yaşamı.. Bunu kabul ederek kendini öğrencilerine adadı. Heyecanla mesleğinin gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Açık mavi bir takım elbisesi vardı. Ama Okulda ve ders sırasında tebeşir tozlarından korunmak için önlük giyerdi. Bir de elindeki cilalanmış zarif bir çubukla ders anlatışı ona has bir davranış yansımasıydı. Ta ki, o ince çubuk bir gün kendisini karakola götürene kadar hep derslerde kullandığı bir ders aracıydı.. Nöbetçi olduğu bir günde bir öğrencinin disiplinsizliğine kızarak fırlattığı meşhur çubuğun o öğrencinin gözüne gelmesi üzerine oldukça üzülmüş ve kendine de oldukça kızmıştır.. Fakat öğrenci Velisinin kendisine “Hocam üzülme.. Keşke diğer gözüne de denk gelseydi” söylemi kendisini rahatlatmış ve ilçe halkına olan ünsiyetini arttırmıştır. Çocukta da herhangi bir sıkıntı olmamıştır. Zaten insan, hayatın kurallarını yaşamın merhalelerinde öğrenmiyor mu?


Siverek’teki arkadaşlıkları ve dostlukları unutulmaz boyutta gelişmiş ve nitelik kazanmıştı. Hele Pamuk Palas’da geçen dört yılın tadına hiç doyum olmamıştı. Ali İhsan Yönter, Hadi Aras, Mehmet Barutçu, Şehmus Kaynak, Hakkı Uygun, Hacer Okuyucu, Abdulbaki Akalın ,Ramazan Bebe vd.. bu ilçede tanıdığı güzel meslektaşları olmuştu.. Sabah kahvaltılarında Pamuk Palasın yanındaki   Pastanede acele içilen sütleri ve öğle saatlerinde anlaşmalı olarak gittikleri Seyfioğlu Kebapçısının nefis ikramlarını asla unutmadı. Zaten gelirken taşıdığı bazı tereddütler kısa zamanda yerini güven ve güzelliğe çoktan bırakmıştı. Ama zaman hızlı geçiyordu. Dolu dolu dört yıl geçirmişti. Birçok öğretmen arkadaş ve esnaftan insanlarla dost olmuş ve en önemlisi çok sayıda öğrencinin Öğretmeni olmuştu. Aslında Anadolu’nun bu kadim şehrine de alışmıştı. Ancak yine göç hissi kabarmış ve ailesine yakın olma adına 1975-1976 yılında Bolu/Gerede’ye tayini çıkmıştı. Ayrılırken ailesine yakın olacağı için seviniyordu. Ancak “Gönlünü bırakarak” gittiği için de üzülüyordu Siverek’ten.. Gerede’den sonra Düzce Lise’sinde öğretmenliğe devam etti. Nihayet 1997 yılında emekli oldu. Sonra dershane öğretmenliği yaptı. 17 Ağustos 1999’da hayatta en zorlandığı dönemi yaşadı..Bir müddet ailesiyle birlikte çadırda yaşadı. O dar zamanda Siverek’ten öğretmen arkadaşı Ramazan Bebe’nin Düzce’ye kadar gelip, ailesini ziyareti etmesini o dönemdeki arkadaşlıklarının güzelliğine bir atıf olarak yansıdığını hissetmişti. İşte “ zelzele” zamanın yaralarını sarmak ve unutmak için 9 aralık 1999’da bu kez Antalya’ya göç ediyordu. Orada da 5 yıl süresince dershane öğretmenliğine devam ediyor ve tekrar Düzce’ye ric’at ediyordu..


Kısaca hayatından kesitler sunduğum bu güzel insan; Öğretmenimiz ve fahri Siverek’li Talat TOPALOĞLU.. Hani insan bir yabancı yere gider ve tanıdık bir sima arar ya ve önceliği de hemşerisi olur ya.. İşte Talat Hoca da o kadar Siverek’lilerle alakalı ki her gittiği yerde adeta Siverek’lileri aramış, bulmuş ve muhabbet etmiştir. Hele yıllar sonra 1974 Siverek Lisesi mezunlarının kendisini ve diğer öğretmen arkadaşlarını ilçeye davet etmelerini ve orada hasret gidermelerini yaşamının güzel ve aziz bir sayfası olarak sakladığını ifade etmiştir.


Bu değerli ve güzel insana, öğretmenimize ve aile efradına sağlıklı, mutlu ve esenlik dolu bir yaşam diliyorum.


 

Bu yazı 8126 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum