Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

"VENGé ROYİ".. 6.BÖLÜM (RÖPORTAJ)

24 Kasım 2015 - 19:47

VENGé ROYİ


Fırat’ın sesi


6.BÖLÜM




 


 


SERPİL ARSLAN: Ne kadar güzel. Siz bunları anlatırken, sizinle o yöreleri adım adım gezmiş gibi oldum. Günün birinde sizin oraları mutlaka görmek isterdim.


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Görmenizi çok isterim…


 


Siverek-Adıyaman feribot seferlerinin yapıldığı noktaya kadar indik.  Feribot seferleri kısa bir zaman sonra tarihe karışacakmış. Kara ulaşımını sağlamak için Fırat’ın iki yakasını birbirine bağlayan bir asma köprü yapılıyor. Köprünün tamamlandığı ve kısa bir süre sonra hizmete açılacağı söyleniyor. Teknemiz asma köprünün altından geçerken köprüyü dikkatlice inceliyorum. Zarif bir köprü. Yanımda duran dostlardan birisi bana bu köprünün Türkiye’nin üçüncü asma köprüsü olduğunu söylüyor. Köprünün ulaşımı rahatlatacağı herkesin ortak görüşü.


 


Tamamlanma noktasına gelmiş ve muhtemelen birkaç hafta sonra açılışı yapılacak asma köprünün az ilerisinden dümen kırarak geldiğimiz yöne doğru yol alıyoruz. Sohbet eşliğinde Gerger ilçesinin bulunduğu noktaya kadar yol aldık.  Siverek Sevdalısı Koçali Aymaz Ağabeyimiz bıkmadan usanmadan Siverek’i ve Siverek’in doğal güzelliklerini anlatıyor. Anlatmakla kalmıyor, yanından eksik etmediği kameralarla kâh hayran kaldığı bir manzarayı filme alıyor kâh ilginç bulduğu bir noktayı fotoğraf karesine alıyor. Anlatılanlara göre ilerleyen yaşına rağmen Koçali gelecek kuşaklara bir şeyler bırakma adına durmadan dinlenmeden bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kayıt altına aldığı binlerce fotoğraf, film ve belgeyi özenle arşivinde saklıyormuş. Koçali Ağabeyin bu olağanüstü enerjisine hayran kalıyorum. Genç kuşakların Koçali Ağabeyden öğreneceği çokça şey var.


 


Bu güzel gezinin düzenlenmesinde birinci dereceden emekleri olan Diyarbakır Siverekliler Derneği Başkanı güzel insan Burhan Erol ve Siverek’i İl Yapma Derneği Başkanı naif insan Sayın Vahab Bayram Fırat sularında yürüttüğümüz sohbet sırasında bilmediğimiz birçok şeyi bizimle paylaşıyorlar. Bu iki değerli insanın içtenlikleri karşısında mahcubiyet derecesinde etkileniyorum. Yaşam felsefelerine insan ve insan sevgisini yerleştiren bu iki insana karşı yüreğim saygı ve sevgiyle doluyor.


 


Hayatımızda önemli bir yeri olacak ve hiç unutmayacağımız bu gezi sırasında değerli ağabeylerim Şehmus ve Bekir Karahan da bizlere eşlik ediyorlar. Toplum içinde edindikleri saygınlıklarıyla herkesin gönlünde taht kuran, sevilip sayılan, dolayısıyla her zaman çok önemsediğim bu iki değerli akrabamın yanımızda olmaları ayrı bir güzellik.  Diyarbakır’a ayak bastığımız ilk günden itibaren bizi bir an olsun yalnız bırakmadıkları için kendileriyle gururlandık. Bu iki saygıdeğer insanın bizimle yakından ilgilenmeleri benden çok Mikail Aslan’ı sevindiriyor. Dolayısıyla sohbetimizin bir yerinde Şehmus ve Bekir Karahan’ı kastederek “ Toplumumuzda kadir kıymet bilen bu değerli insanların olması insana huzur veriyor” diyor.


 


Teknemiz Gerger önlerine kadar yol alıyor. Arkadaşlardan birisi bir espri yaparak “en iyisi Çermik’e kadar ilerleyelim “diyor.


 


Gerger bölgesinin yaşamımda önemli bir yeri var. Bu yöreler annemin baba topraklarıdır. Annem bu topraklarda doğmuş ve buralardan köyümüz Karahan’a gelin gelmiştir. Annemin düğün konvoyu 1953 yılının sonbaharından az ilerde bulunan Hılém Köyü’nden adına gemi denilen bir sal ile Fırat’ın karşı yakasına geçirilmiş. Annem bizim köye gelin geldikten sonra bu topraklara bir daha dönememiş. Dayılarım yaşanan bir kan davasından dolayı bu toprakları terk ederek Çermik civarına yerleşmişler. Çocukluk yıllarımda annem Fırat’ın öte tarafında görünen bu sıra dağları bana işaret ederek “oğlum benim doğup büyüdüğüm ve gelin olduğum GANDAĞ Köyü şu gördüğün dağların eteklerindedir” derdi. Köyümüzde dağ ve akarsular olmadığı halde annemin anlatımlarından dağların fotoğrafını ve Fırat’ın resmini silinemezcesine beynime kazardım. Bu yöreye ait olan kadim hikâyeleri annemin dilinden Zazaca olarak dinlemek beni büyülerdi. Annemin anlattıklarıyla hayalden hayale sürüklenirdim. Annem aşık olduğu bu toprakları çok istediği halde ne yazık ki bir daha göremedi. Gençliğimde annemle bu topraklara gelmeyi ve onun çocukluğunda adım adım gezip dolaştığı bu yerleri dolaşmayı çok istiyordum. Bu yönlü düşüncelerimi zamanında anneme açtığımda “olur oğlum olur gün gelir o da olur “der ve efkârlanırdı. Ne var ki o gün hiç gelmedi. Annemin ömrü buna yetmedi.


 


Annemin sağlığında gerçekleştiremediğim bu isteğimi annemin ölümünden sonra bundan iki yıl kadar önce gerçekleştirebildim ancak. Annemin doğup büyüdüğü GANDAĞ Köyü’ne gittiğimde annemin anlatımlarından köyün her köşesi bana tanıdık gibi geldi. Köy çeşmesinin etrafında, köy sakinlerinin akşamüstü gölgesinde dinlendikleri yaşlı dut ağacı, altmış küsur yıl önce köyün arkasında çocukların oyun oynadıkları geniş düzlük ve daha birçok şey bana annemin kokusunu ulaştırdı. Annem ile babamın ilk kez karşılaştıkları oda, annemi istemek için dedem ve amcamın misafir edildikleri evin bir bölümü olduğu gibi halen duruyordu. Evinde bizi ağırlayan annemin yaşlı yengesi annemin gelin olduğu günü ve o gün yaşananları bana aktarırken gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Annemin ölümünden sonra onun doğduğu ve büyüdüğü eve misafir olmak bana tarifi imkânsız duygular yaşattı. Bu köyde gördüklerimi, duyduklarımı ve yaşadıklarımı günün birinde bir romanda işlemeyi düşünüyorum. Bunu gerçekleştirmeden ölmem halinde muradına ermemiş bir insanın hüzün ve çaresizliğiyle gözlerimin açık gideceğimi gayet iyi biliyorum.


 


Kafamda çocukluğumdan kalma anılarla boğuşurken teknemizin geri dönüş için manevra yaptığını fark ediyorum. Geziye katılan arkadaşlar ellerinde kameralar sol tarafımızdan Fırat’a akan bir çağlayanın muhteşem görüntüsünü ölümsüzleştirmeye çalışıyorlar. Çok geçmeden Takoran Köyü’ne uzanan geçitten içeriye girdik.  Teknemiz kıyıya yanaştığında herkesin gözlerinde ama en çok da Mikail Aslan’ın gözlerinde parlayan sevinci, memnuniyeti gördüm.


 


Gezi boyunca bizi yalnız bırakmayan köyün Muhtarı Sıtkı Köprüdüz kardeşimizin evinde bize bir çay ikram etmeden bizi bırakmaya niyeti yoktu. Muhtarı kıramadık.  Beton merdivenlerden evin terasına çıktık.  Terastan her yer olduğu gibi görünüyor. Köyün etrafını süsleyen yemyeşil bahçeler, insanı mest eden dağ yamaçları, Fırat’ın öte yakasında bütün azametiyle yükselen zirvesi karlarla kaplı görkemli dağlar ve tabii ki Fırat’ın büyüleyici görünümü.


 


Muhteşem manzara karşısında içilen çayların tadı ve yürütülen sohbetin güzelliği bir başka oluyor. Evin gençleri hizmet etmekte birbiriyle yarışıyorlar. Bu güzel insanların hizmetini ve misafirperverliklerini görünce Avrupa ülkelerinde gitgide kaybolmaya yüz tutan misafirliklerde ellerinde telefon ve laptoplarla kendi köşelerine çekilmeyi marifet sayan gençleri düşünmeden edemiyorum.


 


SERPİL ASLAN: Basın ve yayın organlarının albüme karşı olan ilgisi nasıldı?


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Yerel basının ilgisi büyüktü. Diyarbakır Gün Radyosu bizimle bir saatlik bir söyleyişi gerçekleştirdi. TV 10 Mikail ile bir buçuk saat süren uzunca bir program yaptı. Programa Siverek’ten telefonla katıldım. Radikal Gazetesi, Özgür politika, Yeni Gündem ve Yeni Gün gazetesinde haberler yayınlandı. Türkiye’de tamamı Kürtçe olarak yayınlanan BAS Nuçe gazetesi benimle ve Mikail Aslan ile geniş bir röportaj gerçekleştirdi.


 


SERPİL ASLAN: Albümle ilgili ilerde Türkiye ve Avrupa ülkelerinde konserler vermeyi düşünüyor musunuz?


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Bu konuda ciddi hazırlıklarımız var. 19 Eylül tarihinde Hollanda’nın Amsterdam, 20 Eylül tarihinde ise Nijmegen şehirinde iki konser düzenliyoruz. 13 Eylül tarihinde Almanya’nın GİSSEN kentinde olacağız.Gerekli hazırlıkları tamamlayabilirsek ilk fırsata  İsveç’te de bir konser düzenleyeceğiz.İzmir ve İstanbul Siverekliler Derneğine verdiğimiz bir sözümüz var. Fırsat bulmamız halinde oralarda da birer konser vermeyi düşünüyoruz.


 


SERPİL ASLAN: Peki Ocak ayında piyasaya çıkan şiir kitabınız için ne söyleyeceksiniz? Albüm kadar kitap da aynı ilgiyi gördü mü?


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Kitap konusunda da insanlarımızdan moral verici mesajlar alıyorum ve bu beni mutlu ediyor.


 


SERPİL ASLAN: Kitap ve albümle ilgili başka çalışmalarınız var mı?


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Elimde basıma hazır iki kitap var. Yıl başına doğru her ikisi de çıkarsa benim için sürpriz olmaz. Elimde bulunan bestelerden on tanesini seçip bir kenara bıraktım. Konuyla ilgili Mikail ile de bir sohbetimiz oldu. Mikail yeni albüm için yeni sesler bulmamızdan yana. Beste ve müziği bana ait olan yeni bir albüm çalışmasına yıl başından sonra başlayacağımızı belirtebilirim.


 


SERPİL ASLAN: Sayın Büyükkaya, Hollandalıların güzel bir sözü var. Birden fazla yeteneği olanlara kırk ayak diyorlar. Yani her ayakta bir yetenek. Ve bu ayakları birbirine dolandırmadan yürüyorlar. Ben sizi biraz böyle tanımlıyorum. İyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir yazar, iyi bir şair, iyi bir besteci, iyi bir müzisyen, başarılı bir iş adamı ve bütün bunların ötesinde güvenilir bir dost ve arkadaşsınız.


 


Şimdi size sormak istiyorum: Sizin bu farklı yetenekleriniz mi şiirlerinize pozitif etkide bulunuyor, yoksa yazdığınız şiirleriniz mi yaşamda başarılı olmanızı sağlıyor?


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Özelikle övgü içeren birçok iyiyi bana yakıştırdığınız için size teşekkür ediyorum. Sorduğunuz soruyu şöyle cevaplandırayım:


 


Uğraş verdiğim farklı çalışmalar bana göre birbirini besliyor. Roman konusunda yürüttüğüm araştırmalar beni şiirle buluşturdu. Şiire olan ilgi beni müzik için beste yazmaya sürükledi. Müziğe döktüğüm bestelerim ruhumu belli bir dinginliğe kavuşturdu. Bütün bunlar kişisel yaşamımda insanlarla olan ilişkilerime yansıdı. Farklı alanlarda yaşanan bu yoğunlaşma benim yaşamla olan ilişkilerimi olumlu yönde etkiliyor. Bunun için de ailemle olan ilişkilerim, dostluk ve ticarete vardır. Şiir, müzik ve yazı yazmanın insan beynine pozitif yüklemeler yaptığına, insan yüreğini her türlü aykırılıklardan temizlediğine inanıyorum.


 


Dediğim gibi bütün uğraşlarım birbirini besler niteliktedir. Örneğin bestelerimin ve şiirlerimin çoğunu iş saatleri sırasında ve özelikle geceleri yaptığım kamyon yolculuğu sırasında kurguluyorum ve yazıyorum. Müzik ve şiir biraz da yorgunluğumun panzehri oluyor. Şiir ve Müzik uğraşım olmamış olsa yaşamın monotonluğu içinde boğulup giderim. İşten kaynaklanan sıkıntılara karşı sanat ve edebiyatla direnebiliyorum. İş gereği geceleri yaptığım kamyon yolculuğu sırasındaki kış aylarında ve özelikle yağmurlu gecelerde bu daha çok oluyor kaleme aldığım başarılı bir çalışma ertesi gün bende büyük bir motivasyona yol açıyor. Gece kaleme aldığım bir şiir iş yerinde müşterilerimle olan ilişkilerime yansıyor. Tamamlanan bir şiir sayesinde bütün gün büyük bir moral ile çalışıyorum.


 


SERPİL ASLAN: Yoğun olduğunuzu biliyoruz. Buna rağmen bize zaman ayırdınız. Bu güzel ve yararlı röportaj için size teşekkür ediyoruz.


 


KADİR BÜYÜKKAYA: Asıl ben size teşekkür ediyorum. Ve de umutla kalın diyorum.


 


6. ve Son bölüm...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 1362 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum