Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-30.BÖLÜM

05 Aralık 2018 - 18:52

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK


30. BÖLÜM


 


 


Menengiç tanelerinin kavrulma işlemi tamamlandıktan sonra babamın ilk eşinden bize hatıra kalan tunçtan yapılma, antik değeri yüksek dibeği önüne alan annem başlardı menengiçleri ustaca dövmeye. Babam ilk evliliğini 1947 yılının sonbaharında akrabalarımızdan Hasan Siyahhan’ın kızı, Abdulkadir ve Koçalli’nin kız kardeşleri Makbule ile yapmıştı. Babamın uğrunda herşeyi göze aldığı, bütün gelenekleri ayakaltına aldığı Makbule ile olan birlikteliği ancak yedi ay kadar sürmüştü. Amansız bir hastalığın pençesine düşen Makbule hayatının baharında yaşama veda etmiş, onun baba evinden çeyiz olarak getirdiği bazı değerli ev eşyaları bize yadigar kalmıştı. Bu eşyalardan biri de tunçtan yapılmış bir hevank (dibek) ve ağırlığı kırk, elli kilo civarında olan bir mangaldı. Annem, Makbule’den kalan bu eski dibekte menengiçleri döverken kendi kendine bir şeyler mırıldanır dururdu. Dövme işlemi bir hayli sürerdi. Annem her defasında dibeğe bir kilo kadar menengiç doldurur, macun haline gelene kadar tunç tokmakla ha bire döverdi.


 


Annem sağ eliyle tokmağı kullanırken diğer elini siper eder, dövülen menengiçlerin sağa sola sıçramasının önüne geçerdi. Etrafa saçılmasın diye çoğu zaman hevankın altına genişçe bir örtü serilirdi. Menengiçlerin kıvamında kavrulması ne kadar önem taşıyorsa, dövülmesi de bir o kadar önem ve ustalık isterdi. İstenilen tat ve kaliteyi yakalamak için menengiçler ne az ve ne de fazla dövülmeliydi. Aksi durumda kahve içildiğinde ya yanık kokusuna maruz kalınır ya da menengiçlerden geriye kalan tortu insana rahatsızlık verirdi. Bu ise pek hoş karşılanmazdı.


 


Kahve içmenin keyfini ortadan kaldıran bu tür sıkıntılarla karşı karşıya gelmemek için kavurma ve dövülme süresinin çok iyi ayarlanması gerekiyordu. Bana göre annem bunu başaran, bunun üstesinden gelen nadir kadınlardandı. Dövülen ve cam kavanozlara doldurulan kahvenin üstünde kalınca bir yağ tabakası oluşurdu. Bu yağın içine parmağımı daldırmak, bu yağın tadına bakmak vazgeçemediğim bir alışkanlığımdı. Benim gibi babam da menengiç kahvesini çok severdi. Özellikle kış aylarında sabahları işe gitmeden önce annemin kömür közünde pişirdiği kahveden mutlaka içer ve öyle giderdi hayvan pazarında ki celeplik işine. Kim bilir belki de menengiç kahvesine olan alışkanlığım biraz da babamdan bulaşmıştı bana.


 


Gözlerimi kapatıp, annemin Siverek’ten gönderdiği menengiç kahvesinin kokusunu içime çekince, dört beş yıldan beri uzak kaldığım bir yakınıma kavuşmuş gibi, sevinerek bir tuhaf oldum. Gece bir hayli ilerlemiş olsa da kokusuna bayıldığım bu kahveden içmeden uyuyamayacağımı biliyordum. Kahve kavanozunu elime alıp Apo ve Şükran’a, “Şimdi size kendi ellerimle öyle bir kahve yapayım ki kahvenin ne olduğunu, nasıl yapıldığını gözlerinizle görün. “ dedim. Bunları der demez Şükran hemen ayağı fırlayarak “ Ben sana yardımcı olayım. “ dedi. Yerine oturması için onu zar zor ikna ettim… Elimde kahve kavanozu mutfağa yöneldim. Annemin kahve yapma tekniklerini gözümün önüne getirerek ocağa cezveyi bıraktım.


 


Birkaç dakika sonra elimde kahve tepsisi odaya döndüm. İçeri girdiğimde Şükran büyük bir saygıyla hemen ayağı kalktı. Ona yerine oturmasını söyledim ve tepside duran fincanlardan birini önce ona taktim ettim. Mahcup olan Şükran’nın yüzü al al oldu. Kim bilir belki de hayatında ilk kez bir erkeğin elinden kahve alıyordu! Tepside duran kahvelerden diğerini de arkadaşım Apo’ya ikram ettim. Kahvelerimizi karşılıklı olarak içtik. Ne var ki bütün uğraş ve dikkatime rağmen pişirdiğim kahveye istenilen tat ve lezzeti verememiştim. Özenle yaptığım kahvenin tadı anneminkinden çok uzaktı. Tadı damağımda kalan düşümde ki o kahveyle yaptığım kahve arasında dağlar kadar fark vardı! Bir yerlerde önemli hatalar yapmıştım ama nerede? Öyle anlaşılıyordu ki menengiç tanelerinin toplanması, ayıklanması, kavurulması ve dövülmesi ne kadar büyük hüner gerektiriyorsa ocakta pişirilmesi de bir o kadar dikkat ve beceri istiyordu. Demek ki kıvamında bir kahve yapmak için benim daha birkaç fırın ekmek yemem gerekecekti.


 


Kahvelerimizi içerken Apolarla menengiç ile ilgili kapsamlı bir sohbete girdik. Konuya ilişkin bildiklerimizi birbirimize aktarıyoruz. Anlatılanlara bakılırsa başta Fırat boyları olmak üzere eski zamanlarda Kürt coğrafyasının birçok bölgesinde ve özellikle de Siirt ve Hakkari yöresinde menengiç ağacından geçilmiyormuş. Menengiç ürünü yöre halkının önemli bir geçim kaynağıymış. Ermeni ve Süryani ustalar menengiçten çok kaliteli sabun elde ediyorlarmış. Bu zanaatı zamanla Kürtler de öğrenmiş ve onlarda önemli bir gelire kavuşmuşlar… Yöre insanı tarafından halen aranan o sabuna paha biçilmezmiş. Ne var ki son yıllarda yöre insanı menengiç ağacına fıstık aşılayarak menengiç ağacının sayısını alabildiğine azaltmış.


 


 


 


Devam edecek…


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 1031 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum