Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-2.BÖLÜM

11 Mart 2018 - 07:42

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK



2. BÖLÜM


 


İnsanın uzak diyarlarda bir başına yaşaması demek onun çok önemli hayati bir uzvundan mahrum kalması demektir. Sürgünde yaşayanların yaşamla olan çetin kavgaları kaf dağının ardında ağzından ateşler saçan yedi başlı bir devle yürütükleri savaşa benzer. İnsanın nefes alması, ayakta kalabilmesi için sığındığı tek duvar, sarıldığı tek silah inanç ve idealleridir. Memleketen gelen hüzünlü mektuplar, keder yüklü kasetler ve nadiren yapılan telefon görüşmeleri de olmasa gurbetçilerin hali ne olurdu bunu bir Allah bir de uzaklarda yaşamaya mecbur edilenler bilir. Sevdiklerimizden gelen mektuplar, kasetler memlekete olan özlemimizi bir süreliğine şöyle böyle dindirse de yüreklerimizde yanan ayrılık ateşi altan alta fokurdayan bir hasret kuyusuna benzerdi.


 


Açtığı telefonlar, gönderdiği mektuplarla elkapılarında  bana güç ve moral verenlerin başında hiç şüphesiz Necmettin Büyükkaya vardı. Onun, yaşamın acı gerçeklerini çıplak gözle görmem için sarf ettiği değerli çabalarını unutmam asla mümkün olamaz. Necmettin abi bir ayağı İsveç, bir ayağı Suriye’de olduğu halde savrulduğum bu uzak diyarda mektupsuz kalmamam için elinden geleni fazlasıyla yapardı. Gönderdiği mektuplarda geleceğe nasıl hazırlanacağımı, kendimi nasıl yetiştireceğimi bir bir anlatır, bana yol yordam gösterirdi. İlettiği değerli bilgiler on binlerce kitaptan süzülen bilgilerden çok daha önemliydi. Söylediği her söz, yaptığı her belirleme çivi gibi aklıma çakılırdı. Ben benim diyen nice babayiğidin ve özellikle de gençlerin  tahıl tanesi gibi öğütüldüğü bu Avrupa koşullarında  neyi nasıl yapacağımı, hangi yollardan nasıl geçeceğimi Necmettin abinin gönderdiği mektuplardan öğrenirdim. Yabancısı olduğum konularda beni bilgiyle donatır, aydınlatırdı. Sadeleştirilmiş izahatlarla zorluklar karşısında nasıl dayanacağımı, nasıl direneceğimi hep Necmettin abi öğretti bana.


 


Necmettin abi eğitime özel önem arz ederdi. Bana “İlerde bir şeylere yaramak istiyorsan en az iki dil öğrenmeli, her yerde ve her zaman geçerli olan bir branş üzerinde mutlaka sağlam bir eğitim almalısın“ derdi. Onun anlayışına göre geleceğin zorluklarına göğüs germek isteyenlerin ciddi bir eğitim almaları şarttı. Necmettin abi, derme çatma bilgilerle ciddi işlerin üstesinden gelinemiyeceğini açık seçik bilenlerdendi.


 


Necmettin abi insanın kendi anadiliyle konuşmasını çok önemsiyordu. Bana gönderdiği her mektupta dili ciddiye almamı, Kürtçe ve Zazaca grameri üzerinde ciddi anlamda yoğunlaşmamı tavsiye ederdi. Ona göre anadilimizde okuyup yazmak başta fedakar annelerimiz olmak üzere ecdatlarımıza karşı yerine getirilmesı zorunlu bir görev, ödenmesi mecburi olan bir borçtu. Buna olan inancını, samimiyetini sözde bırakmak istemeyen Necmettin abi mektuplarını genelikle Zazaca veya Kürtçe kaleme alırdı. Benden de aynı şekilde davranmamı, yazışmalarımızı Kürtçe veya Zazaca yapmamı isterdi. Yazım konusunda iyi olmadığım halde mektuplarımı  Zazaca veya Kürtçe yazdığımda Necmettin abi son derece memnun kalırdı. Mektuplarıma cevap yazdığında hatalarımın altını kırmızı kalemle çizer, eklediği izahatlarla bana geri gönderirdi. Bunu yaparak anadilime olan ilgimi artırır ve yazım kuralları konusunda yeni şeyler öğrenmeme yardımcı olurdu.


 


Necmettin abinin mektuplarında devamlı değindiği bir başka konu ise dost ve arkadaşlıklardı. Dostluk ilişkilerini son derece önemli bulurdu. Ona göre insan ilişki içinde bulunduğu dost ve arkadaş çevresi kadar insandı. İnsanın sosyal konumunu belirleyen önemli ölçülerden birisi de sahip olduğu dost ve arkadaşlarıyla olan ilişki seviyesiydi.


 


Necmettin abi benden dostluklara önem vermemi ister, uzun süreli dostluklar için sabır ve fedakarlığın gerekli olduğunu söylerdi. “Sosyal, kültürel ve politik alanda senden ileri olan bilgili çevrelerle ilişki geliştirmelisin, ancak bu tür ilişkiler sayesinde kendini geliştirebilirsin, başka türlü kendini ilerletemezsin“ derdi. Yaptığı tespit ve belirlemelerinde ne kadar haklı olduğunu zamanla anlayacaktım.


 


Necmettin abinin gönderdiği mektuplar bilgisizliğimin üstünü bir projektör gibi aydınlatırdı. Öğrenmeye olan açlığımı giderir, beni doyuma ulaştırırdı. Söyledikleriyle sağlam kaynaktan beni besler, kişiliğimin şekillenmesinde önemli rol oynardı. Nitelikli öğütleri bana ilaç gibi gelirdi. Onun nasihatleri elimde sağlam bir pusulaya dönüşür, yön bulmamda bana yardımcı olurdu. Elime tutuşturduğu şaşmaz pusula sayesinde çetin geçitlerde yolumu kaybetmezdim. Özgüvenin ne olduğunu, ne kadar önemli olduğunu Necmettin abinin mektuplarından öğrendim. Onun manevi gücü gittiğim her yerde bir gölge gibi adım adım beni takip ederdi.


 


Donanımsız geldiğim bu Avrupa toplumunda yanlış yerlere toslamamak için Necmettin abinin ismini ve kişiliğini bir deniz feneri misali kendime rehber etmiştim. Kötülüklerden korunmak için bana aktardığı değerli tavsiyelerini kendime yoldaş eylemiştim. Bana ilettiği öğüt ve nasihatlerin ne kadar değerli olduğunu, önüme serdiği bilgi sofrasından nasıl yararlandığımı anlamam için aradan uzun yılların geçmesi gerekecekti. Onun kılavuzluğu sayesinde güzel şeyler başardığıma inanıyorum. Bana kazandırdığı değerleri para pul ile ölçmem mümkün değil. Geleceğe nasıl hazırlanacağımı, hangi yoldan geçeceğimi, kimlerle kalkıp kimlerle oturacağımı hep Necmettin abiden öğrendim.


 


Necmettin abinin dolu dolu geçen saygın bir hayatı vardı. Bütün yaşamı devrimci mücadele içerisinde geçmişti. Yürüttüğü mücadele ona paha biçilmez tecrübeler kazandırmıştı. Sahip olduğu zengin deneyimlerini benimle paylaşması benim için büyük bir şanstı.


 


Farklı bir coğrafyada insanlar nasıl hareket eder, nasıl başarıya ulaşılır,  nelere dikkat etmeli, nelerden sakınmalı, bu önemli hususlara dikkat edilmediğinde insanın başına neler gelir; bütün bunları Necmettin abinin değerli tavsiyelerinden öğrenmeye çalıştım. Necmettin abinin tavsiyeleri ve nasihatleri bana kazandırdı mı kaybettirdi mi?! Onun yaşam felsefesini kendime rehber etmekle iyi mi ettim kötü mü ettim?  Şunu açık açık söyleyeyim ki onun elime tutuşturduğı yaşam kılavuzu, kısa vadede belki bana bazı şeyler kaybettirmiştir fakat uzun vadede bana hep kazandırmıştır. Bu yüzden ona minnet borçluyum.


 


Yurtdışında yaşayanların  memleket hasretine karşı yararlandıkları haberleşme araçlarından birisinin mektup, diğerinin de teyp kasetleri olduğunu söylemiştim. Yakınlarımız tarafından bize bir kaset ulaştırıldığında veya bizden onlara bir kaset gittiğinde her iki taraf da çocuklar gibi sevinirdi. Ne var ki postaya verilen kasetler yolda sık sık kaybolduğundan zorunlu haller dışında postayla kaset göndermek pek tercih edilmezdi. Kasetleri daha çok Hollanda’da yaşayan ve her yıl düzenli olarak izne giden dostlarımızla yakınlarımıza ulaştırırdık. Sevdiklerimize kaset göndermek için yaz aylarının gelmesini dört gözle beklerdik. İşçi statüsünde olan dostlarımız dört beş haftalık izinlerini kullanmak için genelikle Temmuz başlarında memlekete giderdi. Samimi ilişkiler içinde olduğumuz Diyarbakırlı ve Urfalı dostlarımız hareket günlerini bize çok önceden haber verirlerdi. Haberi aldığımızda bir yandan sevinir bir yandan da içimize inceden inceye bir hüzün çökerdi.


 


Sevinirdik, çünkü dostlarımız aracılığıyla sevdiklerimize kasetlere yüklediğimiz yetim sesimizi ulaştırırdık. Diğer yandan içimiz hüzünle dolardı, çünkü dostlarımızın memlekete gidebilme imkanları varken bizim öyle bir şansımız yoktu.


 


Dostlarımız hareket tarihini bize bildirdiklerinde ilk işimiz yakınlarımıza bazen bir bazen iki kaset doldurmak olurdu. Bu onlara gönderebileceğimiz en değerli hediyeydi. Amsterdam sokaklarında sabahın erken saatlerinde başlayıp gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam eden şaşalı yaşam yavaş yavaş durulup, her yer derin bir sessizliğe gömüldüğünde, Waterlooplein pazarından düşürdüğüm ikinci el bir ses kayıt cihazının karşısına geçer ve başlardım konuşmaya.


 


Beni merak etmesin diye anneme buralarda yüz yüze kaldığım pek çok sıkıntıdan tek kelime söz etmezdim. Ona sadece hayatın gülen yüzünü anlatırdım. Hollanda’nın özgür ortamından ve insanların yüksek yaşam standartlarından bahsederdim. Konuştuğum bant uzun olduğundan anneme, babama, kardeşlerime ve akraba çevreme yığınca şey aktarırdım. Ne var ki her seferinde anlatamadığım, anlatmaya fırsat bulamadığım bir şeyler mutlaka olurdu ve bu durum beni  üzerdi.


 


Kasetler hazır hale gelince çam sakızı çoban armağanı diyerek annem, babam ve kardeşlerim için aldığım hediyeleri bir iki fotografla birlikte bir pakete yerleştirirdim. Belirlenen gün ve saat geldiğinde hediye paketimi yanıma alır, trene atladığım gibi izne gidecek dostlarımın kaldıkları şehre varırdım. Dostlarımın yürütükleri izin hazırlıklarını büyük bir ilgiyle ve imrenerek izlerdim. Memleketteki dost ve akrabalara götürülmek üzere satın alınan hediyeler çanta ve valizlere tıka basa doldurulurdu. Bir köşede duran valizler saati geldiğinde Ford marka eski bir minibüsün üstüne monte edilen demir bagaja dikkatlice yerleştirilirdi. Düşmesinler diye valizler sağlam bir iple adamakıllı bağlanırdı.


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2709 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum