Osman TEMİZBAŞ

Osman TEMİZBAŞ


Osmanlı Eyalet Sistemi ve Türkiye

06 Nisan 2015 - 10:05

Taşra örgütlenmesi, eyalet sistemi kapsamında merkezin görevlendirdiği çeşitli düzeylerdeki memurlar ile yerel yöneticilerin bir araya gelmesi ve toprak ve ordu düzeninin birlikte uyum içinde çalışmasını sağlayan tımar sistemi çerçevesinde oluşmuştu.

Bu kapsamda, eyaletlerin başında "beylerbeyi" veya "mir-i miran beyi", sancakların başında "sancak beyleri" bulunurdu, kazaların inzibat ve askeri idaresi ise "tımar subaşı" larına ait olup, adli ve hukuki sorumluluk "kadı" lara bırakılmıştı. Kazaların iaşesi, belediye, adliye işleri, hükümet tarafından istenilen şeylerin temin ve tedariki yine kadılara aitti; Beylerbeyilerin bu görev ve sorumluluklara müdahale hakkı olmayıp, yalnız nezaret yetkisi vardı. Sancak beyleri doğrudan doğruya merkezle iletişim kurarlardı. Beylerbeyiler, yalnız merkez sancağının idaresinden sorumluydular. Ancak, seferlerde eyaletlerinin kumandanı idiler ve sancak beyleri onların emirlerine girerlerdi.

Beylerbeyi resmen sadrazamın vekili olmamakla beraber, eyalet divanına başkanlık etmesi ve taşra teşkilatının yönetim şemasında üslendiği diğer yönetsel işlevleri açısından bir anlamda sadrazamın otoritesini temsil ederdi. Merkezden gönderilen diğer görevliler de Divan-ı Hümayun'daki görevlerin benzerlerini yerine getirirlerdi (Özbilgen, 2011:202). "Eyalet Divanı" Divan-ı Hümayun kadar kalabalık üye kadrosu bulunmamakla beraber, beylerbeyinin Eyalet Divanı'nda yaptığı işlev sadrazamın Divan-ı Hümayun'a başkanlık etmesi gibidir. Divanın belli başlı üyeleri ise beylerbeyi kethüdası, eyalet kadısı ve subaşısı idi. Eyalet Divanı'nda alman kararlar beylerbeyinin buyrultusu ile kesinleşir ve çıkışı deftere kaydedilirdi. Eyaletin tüm defterleri, iki nüsha olarak hazırlanır; birinci nüshaları Divan-ı Hümayun'a yollanır, ikinci nüshaları da Eyalet Divanı'nda saklanırdı. Divan oturumlarında Merkez'den gelen emirler, kararlar görüşüldükten, genel yönetim kararlan alındıktan soma, halkın bizzat ya da yazılı olarak şikayetleri dinlenir karara bağlanırdı. Eyalet Divanı'nda verilen kararlardan hoşnut kalmayanlar, "haksızlığa uğradığını ileri süren herkes" en üst düzey müracaat merci'i olan Divan-ı Hümayun'a da başvurabilirlerdi. Bununla beraber, Divan-ı Hümayun, örneğin yerel soruşturma gerektiren bazı konularda olduğu gibi, kendi yetkilerini eyalet divanı'na devredebilirdi (Özbilgen, 2011:203).

Merkezin yöneticilerinin en önemlileri divanda yer alan kadı, kapı kethüdası, tımar defterdarı, hazine kethüdası ve tezkirecidir. Eyalet divanındaki görevleri merkezde Divan-ı Hümayun'unda bağlı oldukları amirlerinin işlerinin eyaletlerdeki uzantısı olarak görev yaparlardı.

Subaşılık, Osmanlı Beyliği'nde kadılıktan sonra gelen bir makamdı. Devlet büyüyüp, sınırları genişleyince Fatih Sultan Mehmet döneminde bu hizmet miri ve tımarlı olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Tımarlı subaşılar, sancakbeyinin yardımcısı durumunda ve sancak merkezlerine bağlı küçük idari birimlerin yöneticileriydiler. Görevlendirildikleri kasabaların dirlik ve düzenini sağlarlardı. Merkezden gerektiğinde kendilerine doğrudan da hüküm gönderilirdi. Savaşlarda tımar sahibi olarak cebelileriyle sefere katılır, vergiler ve para cezalarının tımar karşılığı olan bölümünü kendilerine ayırırlardı. Ayrıca, kazalarda "toprak subaşısı" ve köylerde "köy subaşısı" denilen görevliler de vardı (Özbilgen, 2011:204).

Sancak beyleri, hiyerarşide Beylerbeyilere bağlı olup bölgelerindeki serbest tımar yerlerden başka, idareleri altındaki sancakların hem idari hem askeri ve asayiş işlerinden sorumluydular. Bir tuğlu olan sancak beylerinin de maaş olarak hasları vardı. Savaş zamanı sancağı dahilindeki tımarlı sipahileri toplayarak beylerbeyinin kumandası altında sefere giderdi (Uzunçarşılı, 1995:503). Bunlar sancaklarındaki davaları dinlerler, karar verirlerdi.

Sancakbeylerinin dirlikleri, gönderildikleri sancakların önemine göre farklı idi. Dirliği dört yüz bin akçaya varan sancakbeyi beylerbeyi olurdu. Sancakbeyleri, beyler­beyiler gibi altmış bin akça ile emeklilik hakkına sahiptiler. Sancakbeylerinin Divana gelirken giyecekleri elbise, yanlarındaki hademe, oturacakları yer ve padişahın huzuruna girişleri Beylerbeyileri gibidir ve Fatih'in Kanunnamesi'nde ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Ancak, huzurda kalamazlardı. Sancakbeyleri, teşrifatta da Beylerbeyilerden sonra gelirlerdi (Özbilgen, 2011:205).

"Mirmiran" veya "mir-i miran beyi" (Uzunçarşılı, 1995:581) Gerçekten de, Mirmiran, 18. yüzyılın başında büyük sancaklar ya da birkaç küçük sancağı kapsayan bölgelerden sorumlu beylerbeyinin bir altındaki rütbedir (Özbilgen, 2011:206). 18.yüzyıl boyunca Anadolu'daki eyalet ve sancakların çoğunun yöneticileri, yörenin önde gelenleri arasından atanan mirmiranlardı. Protokolde İstanbul kadısına eşitti.

Merkezin yöneticileri içinde en önemlisi olan "Beylerbeyileri" kendi eyaletlerinde saltanatın vekilleri idiler. Rumeli'de sefere çıkılmışsa Padişahın sağında eyalet askerleriyle Rumeli beylerbeyi, solunda ise Anadolu beylerbeyi yer alırdı. Anadolu seferlerinde bunun tersi olurdu. Beylerbeylerinin yetkileri konusunda önemli bir değişiklik, 16. yüzyılın ikinci çeyreğinde gerçekleşti ve önceleri, tımar ve zeamet dağıtmak ko­nusunda tam yetkiliyken bu tarihten sonra ancak çok küçük tımarları verebilme hak­kına sahip oldular. Eyaletin tımarlı sipahi ordusundan mülki ve askeri yönetici olan bey­ler­beyi sorumludur. Ama eyalet yeniçerilerinin ağaları da beylerbeyinden bağımsız­dılar. Beylerbeyi kapı halkını kendi oluşturur, tayin edildiğinde onları da getirir. Beylerbeyleri Padişahın iktidarının temsilcisi olarak merkezin emirlerini, kadıların kararlarını uygulardı. Eyaletlerin bağımsızlığa özenmelerini engellemek için beylerbeylerinin sık sık yerleri değiştirilmekteydi .

Yerel yöneticiler ise, merkezin onayına bağlı bir prosedür içinde göreve getirilen, kendilerine hizmetleri karşılığı dirlik tevcih edilmiş kişilerdi. Görevleri karşılığında mülkiyeti devlete ait bir toprağın gelirlerinden yararlanma hakkı verilmekteydi. Bunları aksattığı taktirde verilen hakların geri alınması hatta cezalandırılmaları da mümkündü. Bu yöneticiler şunlardı:

Tımarlı Sipahiler, sulh zamanında mutlaka kendi bölgesinde ve sancağında yerleşmek zorundaydılar. Ancak, sipahilik yerli asalet sınıfı oluşturmazdı. Çünkü, dirlikler şahsın kendisine değil, tımarı yönetmek şartıyla göreve bağlı olarak verilmektedir.

Zaimler, yıllık geliri 20 bin akçenin üstünde beratla dirlik verilen ve subaşılık görevini üstlenen seyfiye mensuplarıydı. Bunlar da dirliklerinde oturmak zorundaydılar ve dirliklerinde tam yetkiliydiler. Savaş zamanında alaybeyi payesiyle, cebelileriyle birlikte sancakbeyinin emrinde sefere katılırlardı. Ancak, sefer sona erdiğinde artık sancakbeyinin emrinde değillerdir. Toprağında suç işleyenleri yakalamak ve kadı önüne sevk etmek yetkisi vardı ve sancakbeyi bile dirliğin iç güvenliğine karışamazdı.

Çeribaşılar, bir kaza içindeki birkaç tımarın yer aldığı nahiyelerde bulunan tımarlı si­pahiler çeribaşına bağlıydılar. Tımar veya zeamet sahibidirler. Bir nahiye içindeki tı­mar­lı sipahiler çeribaşına, birçok nahiyelerden oluşan bir kaza bölgesindeki çeribaşılar da, hiyerarşik düzen içinde alaybeyine bağlıydılar.

Alaybeyleri de zeamet sahibiydiler ve sayılan eyaletin kaza sayısına ve büyüklü­ğü­ne göre değişirdi. Seferde çeribaşıların kendi bölgelerindeki tımarlı sipahiler ve cebeli­leri toplayarak alaybeylerinin emri altına girer sonra hep birlikte sancakbeyinin kuv­vet­lerine katılırlardı..Bunları yüzeysel olarak incelenmiş olunup daha derin irdelenip faydalı yönlerini ele alınması gerek !

Türkiye cumhuriyeti devleti artık işleyemez bir yöentim biçimi ile karşı,karşıya kalmış durumda bunun çözümü avrupa Ülklerinden alaçağımız bir başkanlık veya yarı başkanlık sistemi ile değil Osmanlı yönetim biçimlerini irdeleyip ordan almamız gerken en uygun yönetim biçimlerini yeni moderm bir anayasa ile demokrasiye anlayışına uygulamamızdır.Bu yönetim biçimini halka iyice anlatılması ve onun alt yapını dolduracak adımların atılması gerekmekte moderm bir yönetim biçimi ile harmanlayıp halkın onayına sunulması demokrasi açısından daha sağlam temellerin atılmasına vesile olacaktır.

Bu yazı 3577 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum