Hasan Baydilli

Hasan Baydilli

gelecek

Ortadoğu, Türkiye, İŞİD ve Kürtler

10 Ekim 2014 - 07:01

Ortadoğu'da ve özellikle bölgemizde kirli politikalar üreterek hem ülkemizi hem de mazlum milletleri birbirine kırdırma gayretleri eli kanlı terör örgütü DAİŞ (Dewleta İslami Iraq Şam) veya Türkçesi (Irak Şam İslam Devleti) IŞİD eliyle yürütülmektedir.

Savaş çığırtkanlığı yapan küresel emperyalist güçlerin savaş naraları atarak Türkiye'yi kirli bir bataklığın içine çekme hevesleri ve ABD'nin uzaktan kumandayla savaşı yönetmeye talip olması 100 yıllık Kürt sorununu çözmeye çalışan Türkiye'nin önünde en önemli engel olarak görülmektedir. Aynı zamanda Türkiye'nin çözüm süreci ile ilgili tüm stratejik planlarını bozmaya yönelik tezgâhlar her gün daha da derinleştirilerek girdaba sürüklenme senaryoları hız kazanmaktadır.

Böyle hassas bir dönemde bir anda meydana çıkarak tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken terör örgütü IŞİD, din adına insanlık suçu işleyerek barbarlık ve vahşetlerini her gün daha da artırarak devam etmektedir. Bu örgüt kendi ilkel anlayışı ile kendisi gibi düşünmeyen herkesi katlediyor, köleleştiriyor, kadınları pazarda satıyor, eli kolu bağlı insanların boğazını kesiyor ve bunu din adına yaptığını söylüyor. Peki, hangi dinde, hangi kitapta, bu ahlaksızlık, bu barbarlık yazıyor! Benim bildiğim 4 kutsal kitabında zulme karşı olduğudur. İslam adına insanlık suçu işlemeyi ibadet olarak kabul eden bu eli kanlı terör örgütü ne hikmetse başta ABD olmak üzere 40 ülkenin birlikte kurmuş olduğu koalisyona rağmen halen eylemlerini sürdürmekte, masum insanları katletmekte, yerinden ve yurdundan göç etmeye zorlayarak mülteci duruma düşürmektedir.

Savaşında bir namusu var, olmalıdır. At izi ile İt izinin birbirine karıştığı bu süreçte, küresel güçler genelde Ortadoğu, özelde Türkiye ve Kürtler üzerinde oynanan oyunu İŞID terör örgütü üzerinden oynayarak Ortadoğu'ya yeni bir şekil vermek ve küresel güçlerine güç katarak devam etmektedirler. Maalesef bu durumu ülkemizdeki bazı siyasi hareketler, istismar ederek bir takım bahanelerle olaylar çıkartmak suretiyle ve kaos ortamı yaratarak bu emperyalist güçlere çanak tutmaktadırlar!

IŞİD'den sonra bilmem dikkatinizi çekti mi? İsrail şu anda en sakin ve korunaklı durumda, bazı zengin Arap ülkeleri ve Kralları yerlerini daha da sağlamlaştırmış konumda, ABD ve İran Ortadoğu'da hami durumunda, Türkiye göç dalgaları ve çıkarılan kaos ortamı ile maddi ve manevi anlamda sıkıştırılmakta, dünyanın en mazlum milletlerinden olan Kürtlerin durumu zaten ortada ve en büyük kötülüğü de İslam adını kullanarak dünyada İslami fobiyi gündem haline getiren IŞİD denen terör örgütü...

İşte bu terör örgütü tarafından bugün yanı başımızda bulunan kardeşlerimize yapılan zulümlere sessiz kalmayarak, mazlum halkların yanında yer almalıyız, bunu yaparken de hem toplum hem de birey olarak oynanan oyunlara da gelmemeliyiz. Bugün Musul'da Şengal'de, Gazze'de, Rojova'da ve Kobani'de insanlık dramı yaşanıyor ve biz bu trajediye dur diyecek insanlık arıyoruz. Ve haykırarak neredesin ey insanlık! diyoruz...

Vahşet ne zamanki küresel emperyalist güçleri rahatsız edince vaveyla koparıyorlar. Ekonomisiyle, gücüyle, sosyal adaleti ile teknolojisi ile övünen küresel güçler Ortadoğu’nun kadim halkları soykırıma uğratılırken ne yazık ki gıkları çıkmıyor. Ancak, bireyselde olsa zarar gördükleri an ya da bu ateş çemberinin bir gün onları da yakacaklarını sezinledikleri için ittifak güçleri bir araya gelerek yeni yeni planlar üretme telaşına düşmektedirler. Kendilerine zarar gelecek alanlara koruma kalkanları oluşturup, Kürtlerin yaşadığı bölgelere ise müdahale edilmeyerek IŞİD denen terör örgütü ile masum silahsız Kobani halkını karşı karşıya getirmektedirler.

Bu süreçte Türkiye'yi de IŞİD bataklığına saplamak için her türlü entrikaları çeviriyorlar. Türkiye ile Irak ve Suriye de yaşayan Kürt kardeşlerimizi birbirine kırdırmak için her türlü taktiği de deniyorlar. Bereket versin ki; Türkiye’nin uluslararası dış siyasi politikalarını bilinçli ve kararlı bir şekilde yürüten ve bu oyunu bozacak aklı başında idarecileri var.

Türkiye insani ve vicdani boyutta kendisini kanıtlayan ve bu konuda sorumluluğunu yerine getirme gayreti gösteren dünyada örnek gösterilebilen tek ülkedir. Uluslararası ciddi bir yardım almadan hiçbir ülke bir günde 40 bin insana, bir haftada yaklaşık 200 bin mülteciye sınırını açarak misafir edecek güce sahip değildir veya sahiplenme gücünü kendinde bulması mümkün değildir. Bizde bu vesile ile 24.09.2014 tarihinde Siverek Belediyesi olarak Kobani'den ülkemize sığınan kardeşlerimize yardım götürmek için bir grup arkadaşımızla Suruç'a gittik. Suruç Yatılı Bölge Okulunda konuşlandırılan çoğunluğu kadın ve çocukların oluşturduğu yaklaşık 3 bin kişiye AFAD ve İHH görevlilerince çadır kent kurularak barınma ve yiyecek ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmış. İlk gözümüze çarpan İHH'ya ait malzeme dolu büyük bir TIR ve yanında yine başka bir TIR içerinde yapılan yemeğin dağıtılması idi. Görevliler bize günde 6 ile 8 bin kişiye yemek dağıtıldığını belirttiler ve çoğunluğun çocuk olduğu sıradaki yemek kuyruğuna gözüm takıldı. Ne kadar zor bir durum, bir kap yemek için kuyrukta beklemek. Ne kadar ağır geliyor insana... Savaşın belki de en masum görüntüsüydü bu durum. Empati yaptım, savaşın ne kadar zalim, alçak ve kirli olduğunu uzaktan da olsa görüyorsunuz ve savaşın içinde olmadığım için şükür ediyorum, mazlumlara dua, zalimlere kahhar dileklerimle...

Bizde katıldık yemek dağıtmaya, gözleri korku dolu çocukların ve mahcubiyet içerisinde kuyrukta bekleyen gençlerin utangaç halleri gözümden kaçmadı ve bizde utandık bu durumumuzdan... Ve kadınların, genç kızların, yaşlı kadınların ağlayarak kuyrukta barınma malzemeleri için bekleşmeleri beni bir hayli etkiledi ve bir daha utandım insanlıktan...

Daha fazla dayanamadım bir köşeye çekildim. Bende o mülteci kardeşim gibi çaresizlik içerisinde başımı avuçlarımın içerisine alarak bir süre daldım gittim ve savaşın nasıl kahpeliklerle dolu olduğunu, hiçbir şeyin özgürlükten daha kıymetli olmadığını ve içinde bulunduğumuz yaşamın kıymetini bilmediğimizi düşündüm. Siverek Belediyesi olarak 3 kamyon su ve gıda maddesini ilgililere teslim ettik, mülteci kardeşlerimle görüşmelerimizde sıcak su ve banyo sıkıntılarını bize ilettiler. Belediye Başkanımızla yapmış olduğum görüşmeden sonra 20 adet şofben aldık ve teslim ettik. Nispeten buradaki kardeşlerimizin durumu iyiydi. Beni esas kederlendiren evini, barkını terk edemeyerek tel örgüyü geçemeyen yürüyemeyecek durumda olan yaşlıların durumuydu...

Kısacası IŞİD denen terör örgütüne insanları kurban etmemeliyiz. Türkiye insani ve vicdani yardımın yanı sıra siyasi sorumluluğu da göz önüne alarak, büyük devlet olduğunu göstermelidir.

Bu yazı 2191 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum