Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

NECMETTİN BÜYÜKKAYA'NIN ANISINA Unutmamak ve unutulmamak-2

05 Nisan 2014 - 19:13

Unutmamak ve unutulmamak


Necmettin Büyükkaya’nın Anısına


2.bölüm..


 


 


Saat 13.00’de Siverek Mezarlığı’na varıyoruz. Törenin başlamasına daha yarım saat vardı. Mezarlığın kapısında biriken insanlar arasında bir çok tanıdık sima gözüme çarpıyor. Törenin başlamasına yarım saat kalmasına rağmen toplanan insan sayısı epeyce fazlaydı. Biriken insanların sayısı göz önünde bulundurulduğunda bu yılki törenin çok kalabalık geçeği anlaşılıyordu. Arabadan inen Melle Bahtiyar ve onun yanındakiler kitle tarafından büyük bir ilgi ile karşılanıyor. Cemile yenge gösterilen ilgiden payına düşeni fazlasıyla alıyor.


 


Necmettin abiye olan saygı ve sadakat konusunda üstüne düşeni yerine getirmek isteyenler sağdan soldan mezarlığa akın etmeye devam ediyordu. Sıkıntıya yol açılmaması için Melle Bahtiyar’ı mezarlığın giriş kapısının sağ tarafında bulunan tenha bir alana alıyoruz. Melle Bahtiyar’ı Necmettin abinin yakın dostları ve arkadaşlarıyla tanıştırıyorum. Bu arada bir fırsatını bulup Siverek’in siyasi kimliği ile ilgili önemli bulduğum bazı bilgileri Melle Bahtiyar’la paylaşıyorum. Anlattığım şeylerin Melle Bahtiyar tarafından önemsendiğini görünce konuyu biraz daha genişletip kendisine şunları anlatıyorum: “Kak Bahtiyar şu an kapısında durduğumuz bu mezarlığa sıradan bir mezarlık gözü ile bakmamak gerekir. Şu gördüğünüz Siverek Mezarlığı öylesine sıradan bir mezarlık değildir. Bu büyük mezarlığı diğer mezarlıklardan farklı kılan bir takım önemli sebepler vardır. Bu mezarlıkta Kürt siyasal tarihine damgasını vuran ve Kürtlerin gönlünde taht kuran birçok önemli şahsiyet yatıyor”.


 


Bunları söyleyince Melle Bahtiyar, anlatacağım şeylerin kendisine gerekli olabileceğini düşünerek cebinden çıkardığı bir kağıt parçasına kısa notlar alarak bana “öyle mi, ne kadar mühim kimler yatıyor bu mezarlıkta?” diye soruyor. Bunun üzerine Melle Bahtiyar’a dönerek, “önce merhum Faik Bucak’tan başlamak gerekir. Bildiğiniz gibi Faik Bucak, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurucusu ve ilk sekreteridir. Kendisi aynı zamanda hukukçu olan ve 1964 yılında öldürülen bu önemli Kürt şahsiyeti şu an bu mezarlıkta yatıyor. Rahmetli Faik Bucak Kürt siyasi hareketi içinde isimleri bilinen Serhat ve Sertaç kardeşlerin babasıdır” diyorum. Melle Bahtiyar “evet” anlamında başını salıyor ve bende kaldığım yerden devam ediyorum.


 


“Herkesin yakından tanıdığı Mustafa Remzi Bucak’ta bu mezarlıkta yatıyor. Bu saygın Kürt şahsiyeti uzun yıllar Amerika’da yaşamış ve Kürt diplomasisine önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bunun dışında Siverek ve çevresinde Kürt yurtseverliğinin gelişmesinde önemli katkıları olan akrabamız Ali Karahan var ki onun ismini anmadan edemeyeceğim. Kendisi Siverekli olmasına rağmen 1961 yılında cezaevinde iken Hakkari’den bağımsız olarak seçimlere girmiş ve parlementoya girmeyi başaran siyasi bir aktördür. 49’lar hadisesinde Dr. Şıvan, Sait Elçi ve daha birçok Kürt’le birlikte yargılanan Ali Karahan’da işte bu gördüğümüz mezarlıkta yatıyor. Sonra Kawa hareketinin kuruyucularından Ferit Uzun da bu mezarlıkta yatıyor. Şair ve sanatçı kimliğiyle de tanınan ve 1979 yılında öldürülen Ferit Uzun’nun Kürt davasına büyük hizmetleri olmuştur.


 


Bir takım siyasi nedenler ve talihsiz koşullar olmamış olsaydı büyük Kürt edebiyatçısı Mehmet Uzun, siyasetçi Ahmet Karlı ve sanatçı Yılmaz Güney de belki de bugün bu mezarlıkta yatıyor olacaklardı. Ne var ki öldükleri dönemde yaşanan siyasi kaos yüzünden bu insanlardan bazıları ne yazık ki bugün burada değiller.” diyorum.


 


Melle Melle Bahtiyar kendilerinden söz ettiğim bu isimleri elindeki kağıda bir bir not ediyor ve bana; “öyle mi, demek Yılmaz Güney de mi Siverekli’ydi?” diye soruyor. “Evet öyle” yanıtını verince bana dönerek “evet gerçekten de çok ilginç bak bunu bilmiyordum” diyor. Sonra başını batıya çevirerek “şu görünen dağların ismi dedir?” diyor. Fırat’ın öte yakasında zirvesi karla kaplı olan yüksek dağlara dönerek “şu gördüğünüz dağlara Türkçe’de Toroslar diyoruz. Fakat kendi ana dilimizde bu dağların her birisine ayrı ayrı isimler veriyoruz. Mesela şu zirvesi karla kaplı olan yüksek dağa Nemrud Dağı diyoruz. Çok görkemli bir dağdır.


 


Tepesinde tarihi kalıntılar vardır. Bu dağı görmek için her yıl dünyanın birçok yerinden buralara bir çok turist geliyor. Bu görünen dağların az berisinden Fırat suyu geçiyor. Fırat çevresinde bulunan doğa güzelliklerini hiç bir yerde bulamazsınız. Keşke mümkün olsaydı da sizi o taraflara götürebilseydik” diyorum.


 


Melle Bahtiyar gözleriyla o tarafları tarayarak “oralar şu an çok soğuk olmalı” diyor. “Evet öyledir” diyerek sohbetimizi sürdürüyoruz.


 


Tören için düğmeye basılıyor. İnsanlar hareketleniyor. Anma töreni için hazırlanan büyük bir pankart en öne alınıyor. Pankartın arkasına önce kadınlar geçiyor. Daha sonra başta Melle Bahtiyar, Osman Baydamir, İsmail Beşikçi ve Necmettin abinin yakın akrabaları olmak üzere bütün dostları ve arkadaşları yerlerini alıyorlar. Necmettin abinin kabri, mezarlığın doğu yakasında bulunuyor. Sıraya giren kitle sessiz adımlarla oraya kadar yürüyor. Mezarlıkta diğer yıllarla kıyaslanmayacak kadar insan birikmişti. Bundan beş yıl önce rahmetli Ekrem Karahan’ın büyük emekleriyle organize edilen Necmettin abinin 25.nci ölüm yıl dönümü küçümsenmeyecek bir kalabalıkla geçmişti. Fakat bu yılki anma etkinliği çok daha fazla kalabalıktı.


 


Melle Bahtiyar Necmettin abinin mezarına iki ayrı çelenk bırakıyor. Birisinin üzerinde Celal Talabani’nin ismi, diğerinin üzerinde ise Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin ismi yazılıydı. Daha sonra farklı çevrelerden gelen çelenkler mezara bırakılıyor.


 


Organize komitesinde yer alan ve etkinliğin gerçekleşmesinde büyük çabası olan Dr. Adem Avcıkıran Necmettin abinin mezarı başında toplanan kitleyi bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyor. Saygı duruşuyla birlikte Siverek Asri Mezarlığı derin bir sessizliğe gömülüyor. Oluşan bu sessizlik ortamında yaralı ruhum galyana geliyor. Hiç hesapta olmadığı halde bir şiirin mısraları kendiliğinden dilime dolanıveriyor. Zaman darlığından dolayı okuduğum şiiri yarıda kesmek zorunda kalıyorum. İlk konuşmayı hazırlık komitesi adına Dr. Adem Avcıkıran yapıyor. Sonra söz hakkı Osman Baydemir’e veriliyor. Osman Baydemir, “Neco amca siz bu kavgaya başladığınızda ben daha doğmamıştım. Siz bu mücadeleyi yürütürken ben daha yeni yeni ilkokula gidiyordum. Ne mutlu bize ki bu gün sizin bıraktığınız yerden yolumuza devam ediyoruz” diyor.


 


Daha sonra konuşma sırası Melle Bahtiyar’a geçiyor. Melle Bahtiyar konuşmasına başlarken mezarlıktaki sessizliğin dozu daha da artıyor. Anlaşılan toplanan kitle Melle Bahtiyar’ın neler söyleyeceğini merak ediyordu.


 


Melle Bahtiyar Necmettin abinin mezarı etrafında toplanan kitleye gözlerini dikerek konuşmasına şöyle başlıyor; “Saygıdeğer dostlar, şu an Şehit Necmettin Büyükkaya’nın mezarı başında bulunmanın heyecanını yaşıyorum. Necmettin Büyükkaya’nın şahsında bu mezarlıkta yatan ve Kürt davasına emekleri geçen Mustafa Remzi Bucak, Faik Bucak, Ali Karahan, Ferit Uzun ve Kürt halkının özgürlük kavgasında hayatını kaybeden diğer bütün şehitleri saygı ve minnetle anıyorum. Halkımızın özgürlüğü için mücadele eden ve bu mücadele içinde hayatını kaybeden insanlar bizim için çok değerlidir. Onlar ülkemizin engin semalarında parlayan birer yıldız gibi bize hep yol göstermiş ve göstermeye devam edeceklerdir.


 


Aziz dostlar, Necmettin Büyükkaya’nın Kürdistan halkı için yaptığı hizmetleri anlatmakla bitiremeyiz. Onun halkımız ve Kürdistan Yurtseverler Birliği için ne kadar önemli olduğunu belirtmem için müsadenizle sizlerle birkaç şey paylaşmak istiyorum.


 


Ülkemizin siyasi tarihine damgasını vuran Kürdistan Yurtseverler Birliği kurulduğu günden bugüne kadar onbinlerce şehit verilmiştir. Verdiğimiz şehitlerimiz arasında 28 tanesi Merkez Komite üyesidir. Merkez Komite üyeliği yapmış bu kişiler arasında bazıları var ki bunlar aynı zamanda genel sekreterlik görevini de yapmışlardır. Dr Xalit, Eli Askeri ve Nuri Şeyh Şehabı bunlara örnek olarak verebiliriz. Böyle olmasına rağmen bugün Süleymani’de parti merkezimizin kapısında sadece bir tek insanın heykeli vardır, o da Şehit Necmettin Büyükkkaya’ya aittir.


 


Peki neden böyle diyeceksiniz? Bunun nedenini size şöyle izah edeyim;


 


Bizler, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin varlığını tümüyle Necmettin Büyükkaya’ya borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. Bunun gerekçesini de size bir örnekle izah edeyim. 1978’in onuncu ayında İran ve Irak kendi aralarında bir anlaşmaya varıyorlar. Anlaşma gereği Saddam Hüseyin rejimi kendi topraklarında barınan Eli Ekber’e bağlı bir muhalif grubu Irak topraklarından sürecek. Bunun karşılığında İran rejimi de Irak’ın Yeketi’ye karşı başlatmak istediği büyük çaplı bir operasyon sırasında Yeketi’nin bütün kaçış yollarını tutacak. Amaç Yeketi’yi tümden imha etmekti. Ve derken beklenen operasyon başladı. Saddam Hüseyin bütün gücü ile bulunduğumuz alana yüklendi. Saddam’ın amacı Talabani’nin de içinde bulunduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin yönetim merkezini ve ileri kadrolarını tümüyle ortadan kaldırmaktı. Talabani ve bütün merkez komite üyeleri ile birlikte çatışmanın tam ortasında kalmıştık. Yaşanan bu şiddetli çatışmalar bizim için var olma yok olma savaşıydı. Çatışmanın sonucu ülkemizin geleceği açısından çok önemliydi. Yaşanan bu çatışma bütün hızıyla tam bir hafta devam etti. Bir haftanın sonunda mühimmatımız bitme noktasına gelmışti. Bütün kaçış yollarımız tutulmuştu. Hiçbir yerden en ufak bir yardım alamıyorduk. İmha olmamız an meselesiydi. İçine alındığımız bu hain çemberden nasıl kurtulacağımız konusunda herhangi bir fikrimiz yoktu. Çemberden kurtulmamız için ilahi bir mucizeye ihtiyaç vardı.


 


Çatışmanın yedinci gününde akşam karanlığı çöktüğünde kendi aramızda bir durum değerlendirmesi yaparak yarın neler yapabileceğimizin hesabını masaya yatırdık. Ne var ki durum hiç de parlak değildi. Yapabileceğimiz fazla birşey kalmamıştı. Mühimmatımız bitmek üzereydi ve dört bir yandan tamamen kuşatılmış durumdaydık. Umutsuz bir bekleyiş içinde sabahı beklerken beklenilmeyen bir mücize gerçekleşti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Necmettin Büyükkaya kış kıyamet ortasında bir çok pusuyu atlatarak bize ulaşıyor. Allah’tan istediğimiz mücize gerçekleşmişti. Şehit Necmettin Büyükkaya İran’da bir yerlerde bulunan bir miktar cephaneyi olağanüstü zorluklarla bize ulaştırmıştı. Necmettin Büyükkaya’nın bize ulaştırdığı 80 kalaşnikof, birkaç havan ve çok sayıda mermiyi Allah’ın bir lütfü olarak görmüştük. Necmettin Büyükkaya’nın hizmetimize soktuğu bu mühimmatla birkaç gün daha çatışmayı sürdürüyoruz. Ve sonuçta ablukayı yararak kendimizi emniyetli bir alana atıyoruz.


 


Bu tarihi çatışmadan kurtulmayı tamamiyle Necmettin Büyükkaya’ya borçluyduk. Onun desteği olmamış olsaydı imha amaçlı bu ablukadan çok zor kurtulurduk. Bize göre Necmettin’in bu fedakarlığı olmamış olsaydı Kürdistan Yurtseverler Birliği diye bir hareket bugün olmamış olacaktı. Kürdistan Yurtseverler Birliği olmamış olsaydı bugün Kürdistan’da ki federal yapının var olamayacağınını düşünüyoruz. En azından bizler bunu böyle düşünüyoruz. İşte bu nedenle de Süleymaniye’deki parti binamızın kapısında sadece Necmettin Büyükkaya’nın heykeli vardır”.


 


Değerli dostlar,


 


Necmettin Büyükkaya’nın bizim için ne kadar önemli olduğunu belirtmem için size başka bir örnek daha vereyim. Necmettin Büyükkaya ile Mam Celal Talabani arasında çok özel bir ilişki vardı. İkisi birbirine o kadar yakındı ki aralarındaki bağ bir baba ile bir evlat arasında bulunan bağdan daha güçlüydü. Onların kişisel sohbetlerinden ve çalışma tarzlarından bizler bunu rahatlıkla görebiliyorduk. Bu nedenle Mam Celal, Necmettin’in ölüm haberini aldığında yakın çevresine “sağ kolumu kaybettim” demişti. Ve yine başka bir mekanda Türkiye Cumhurbaşkanı sayın merhum Turgut Özal ile yaptığı resmi bir görüşme sırasında ona “Siz Necmettin Büyükkaya’yı öldürmekle bana evlat acısı yaşattınız” demişti.


 


Melle Bahtiyar bunları söylerken bir hıçkırık gelip boğazına oturuyor. Ağlamamak için kendini zorluyor. Bu arada Melle Bahtiyar’a yakın bir yerde duran Necmettin Büyükkaya’nin abisi Mahmut Büyükkaya’nın için için ağladığı gözlerden kaçmıyor. Melle Bahtiyar kendini zor bela toparlayarak konuşmasına kaldığı yerden şöyle devam ediyor:


 


Değerli dostlar,


 


Aslında bu konuşmayı benim yerime Mam Celal Talabani yapacaktı. Fakat onun bilinen rahatsızlığı yüzünden ne yazık ki kendisi bu onurlu görevi yerine getiremedi. Onun yerine şu an ben burdayım. Necmettin Büyükkaya’ya karşı olan vefa ve vicdan borcumuzu ödemek için buralara kadar gelmeyi hep istedik. Ne yazık ki bunun şartlarını bir türlü oluşturamadık. Allah’a şükürler olsun ki ihtiyaç duyulan şartlar bugün oluştu ve bizler de bu görevimizi yerine getirmek için buralara kadar geldik. Necmettin Büyükkaya’nın mezarı başında hazır olmak ve onu anmak bizim için büyük bir onurdur. Halkımızın emeği ve şehitlerimizin kahramanlığı sayesinde ortaya çıkan bu olanaklar sayesinde burada olduğumuzu bir an olsun unutmuyoruz. Bugün yaratılan bu olanaklar sayesinde şehit Necmettin Büyükkaya’nın mezarı başındayız. Bu olanakların yaratılmasında Mam Celal’in büyük emekleri vardır. Bu şartların oluşması için ilk adımlar merhum Turgut Özal zamanında atıldı. Kürt meselesinin barışçıl çözümü için yürütülen müzakarelerin değerini bilmek gerekir. Bu müzakareler olmamış olsaydı, bizim bugün burada bu konuşmaları yapmamızın imkanı olmayacaktı. Bu nedenle bu müzakerelerde taraf olan sayın Abdullah Öcalan’ın geleceğini önemsiyoruz. Meselenin barışçıl yöntemlerle halledilmesi her iki tarafın çıkarınadır. Zor ve şiddetle soruna çözüm bulunamayacağını geçmiş tarihimizden çok iyi biliyoruz. Bu yüzden her iki tarafı sağduyulu olmaya çağırıyoruz”.


 


Melle Bahtiyar’ın konuşması “Şehitler Ölmez’’ sloganları eşliğinde sona eriyor. Melle Bahtiyar’dan sonra Necmettin abinin eski dostlarından olan Turan Alişeroğlu hazırladığı bir metni okudu. Necmettin abinin çocukluğundan başlayan ve Diyarbakır zindan direnişine kadar uzanan bu yazılı metin dinleyenler tarafından ilgiyle dinlendi.


 


Daha sonra Diyarbakır zindan direnişine tanık olan bir eski tutuklu kısa bir konuşma yaparak Necmettin Büyükkaya’nın direnişçi kimliğine vurgular yaptı.


 


Programın sonunda Melle Bahtiyar’ın bir kavanoz içinde Süleymaniye kentinden getirdiği bir miktar toprak özenle Necmettin abinin mezarına serpiştiriliyor. Necmettin abinin kanı ve alın teriyle yoğrulan kutsal Kürdistan toprağını avuçlayanlar arasında mümtaz insan sayın İsmail Beşikçi, Necmettin abinin eşi ve çocukları da var. Necmettin abinin mezarına toprak dökülürken sevinç ve keder birarada yaşanıyor.


 


Ölümünün 30. yılında biraraya gelenler, Necmettin Büyükkaya’ya olan vefa borcunu yerine getirerek, gönül ve vicdan rahatlığıyla evlerine dağılıyorlar.


 


Diyarbakır Belediyesi Güney’den gelen heyet onuruna bir akşam yemeği verecekti. Sivil toplum örgüt temsilcilerinin katılacağı bu yemekli sohbet toplantısı akşam saatlerinde gerçekleşecekti. Bu nedenle mezarlıktaki anmadan hemen sonra Diyarbakır’a dönüyoruz.


 


Diyarbakır Belediyesi’nin verdiği akşam yemeğine çok sayıda insan katılıyor. Aralarında önemli şahsiyetlerin olduğu akşam yemeği samimi bir hava için de oldukça renkli geçiyor. BDP Genel Başkanı sayın Selahattin Demirtaş ve Melle Bahtiyar Necmettin abinin Kürdistani yönüne vurgular yaparak günün önemini belirten birer konuşma yapıyorlar. Yemeğe katılanlar arasında bulunan İsamai Beşikçi Hoca’ya gösterilen yakın ilgi gözlerden kaçmıyor. Yürütülen sohbetler gecenin ilerliyen saatlerine kadar devam ediyor.


 


Ertesi gün öğleden sonra saat bir de Cegerxwin Kültür Merkezi’nde Necmettin abi ile ilgili bir panel var. Panelistler arasında Melle Bahtiyar, İsmail Beşikçi, Faik Bulut ve yazar İrfan Babaoğlu var. Panelin Moderatorlüğünü Fırat Anlı yapacak. Salon zamanından önce doluyor. Sahnenin arkasında büyük bir pankart asılmış. Pankartın sağ ve sol üst köşesinde Necmettin abinin fotoğrafları konulmuş. Üstünde ulusal giysiler olan Necmettin abi Cegerxwin Kültür Merkezi’nde biraraya gelen sevenlerini kendine has o Kürdi gülüşüyle selamlar gibiydi.


 


Panelin moderatorlüğünü yapan Fırat Anlı katılımcıları devrim şehitlerini anmak için bir dakikalık saygı duruşuna davet ettiğinde salona derin bir sessizlik çöküyor. Saygı duruşundan sonra Fırat Anlı günün anlamını belirten kısa ve öz bir konuşma yaparak Güneyli Şair Şérko Békesın Necmettin abi için yazdığı bir şiiri dinleyenlerle paylaşılıyor. Ölümsüz Kürt şairi Şérko Bekes’in dokunaklı şiiri salonda bulunanları derinden etkiliyor. İşte o şiirden bir bölüm



Ez, Amed, Amûda û


Mehabad jî bi me re ye


Civîna sor a me ya helbestê heye


Qurbaniyan li wir dibin


Gerek tu jî werî


Cigerxwîn tê,


Elî Merdan, Kerkuk tên


Û Bêkes jî tê


Uzun gotiye ezê jî bêm


Gerek tu jî werî


Ey Neco Can!


Were helbestê di henavan


Weke gulîlka xwe derîne


Û yeke yeke birînên xwe jî


Di vê civînê de


Li ser serê sipê de pêke


Ey Neco Can!


Em li bendê ne


Gerek tu jî werî................


 


Fırat Anlı, Şair Şérko Bekes’in birçok kişi tarafından fazla bilinmeyen bu şiirini bitirince mikrofona Ahmet Türk’ü davet ediyor. Ahmet Türk günün önemini belirten bir konuşma yaparak Necmettin Büyükkaya’nın mücadeleci yönünü ne kadar önemsediklerini dile getiriyor. Daha sonra Melle Bahtiyar söz alıyor. Melle Bahtiyar Necmettin abinin devrimci kişiliğini ve Kürdistan Yurtseverler Birliği ile olan ilişkilerini dört başlık altında ele alıyor. İdolojik boyut, felsefi boyut, yurtseverlik boyutu ve şehitlik olgusu. Felsefe alanında doktora yapmış olan Melle Bahtiyar’ın kendi tarz ve üslubu ile Necmettin abiyi anlatması son derece etkileyiciydi. Sorani lehçesiyle yapılan konuşmanın salonda bulunanlar tarafından tam anlamıyla anlaşılmaması büyük bir talihsizlikti. Bu talihsizliğe yer vermemek için tercüman kullanılmaması büyük bir eksiklikti. Melle Bahtiyar tarafından dile getirilen ve Necmettin abinin siyasi ve insani profilini ortaya koyan bu nitelikli konuşmanın, Necmettin Büyükkaya’yı tanımak isteyen dost ve arkadaşları tarafından çok iyi anlaşılması gerekirdi. Melle Bahtiyar tarafından dile getirilen tarihi bilgiler yeteri derecede anlaşılmış olsaydı salonda hazır bulunanlar Necmettin abiyi slogan düzeyinde değil, onu siyasi duruşunu ve insani özeliklerini biraz daha yakından tanıyacaklardı.


 


Melle Bahtiyar’dan sonra konuşma sırası değerli bilim adamı İsmail Beşikçi’ye geçiyor. İsmail Beşikçi Necmettin abinin 1969 yılında ilk sekreterliğini yaptığı DDKO hareketinin oluşum sürecinden söz ederek o yıllardan kalma bir-iki anısına değiniyor. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında devletin Kürtler’i ve diğer azınlıkları hedef alan siyasi ve idolojik yönelmelerden söz ettiğinde resmi tarih dışında bilime dayanan gerçek tarihin Kürtler için ne kadar gerekli ve önemli olduğunu birkez daha anlıyoruz. Egemen devleti ve onun ideolojik yapısını hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde masaya yatıran İsmail Hoca herkesin ilgisine mazhar oluyor. Alevilerin sünnileştirilmesi, Kürtler’in Türkleştirilmesi ve gayri-müslimlerin sürülmesini hedef alan devlet politikasının yol açtığı yıkımı irdeleyen sayın İsmail Beşikçi bilimsel olgular ışığında meselelere yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu, bunun insanlar için ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu tekrar tekrar kafalara sokuyor.


 


Panele İstanbul’dan katılan araştırmacı ve yazar sayın Faik Bulut, konuşmasını Necmettin abinin “Kalemimden Sayfalar’’ adlı kitabından derlediği alıntıları temel alarak yapıyor. Necmettin abinin kitabından alınan kadın sorunundan ittifaklar meselesine, sınıf mücadelesinden insan ilişkilerine kadar ışık tutan birçok tespit, Necmettin abinin daha o yıllarda Kürt meselesinin çözümüne ilişkin ne kadar sağlıklı tespitlerde bulunduğunu ortaya koyuyordu.


 


Son konuşmayı ömrünün önemli bir bölümünü cezaevinde geçiren ve Necmetin abinin direnişine tanık olan araştırmacı-yazar İrfan Babaoğlu yapıyor. İtina ile hazırladığı Kürtçe konuşmasını kağıt üzerinden okuyan İrfan Babaoğlu 1980’in Ocak ayında başlayan direnişten ve Necmettin abinin kararlı tutumundan söz ederken, cesur ve korkakların ayrışmaya uğradığı zor dönemleri hatırlayarak heyecandan sesi çatallaşıyor. Onun, “Necmettin Büyükkaya ile herhangi bir siyasi birliğimiz yoktu. Bir çok konuda aynı şeyleri düşünmüyorduk. Fakat o direniş kapıya dayandığında, o birçokları gibi sıradan gerekçelerin arkasına saklanarak kişisel yaşamını kurtarmaya çalışmadı. O, yaşanan siyasi farklılıkları bahane ederek, can kaygısına düşüp bir kenara çekilmedi. O, zülme karşı direnmeyi, devrimciliğin gereklerinden saydı ve yanı başında çıldıran vahşete seyirci kalmadı. O, tarihsel sorumluluk gereği direnişe sahip çıktı ve direndi. Bu nedenle bizler onun direniş içinde olan insanlara sahip çıkmasını, onların yanında yer almasını önemsiyor ve sahip çıkıyoruz” demesi çok anlamlıydı.


 


Panelistlerden sonra Necmettin abinin kızı Dr. Serdil Büyükkaya ve bu etkinliğin gerçekleşmesinde büyük çabaları olan Dr. Nemrut Büyükkaya kısa birer konuşma yaparak etkinliğin gerçekleşmesinde emeği geçen insanlara teşekkür ediyorlar.


 


Panel sona erdiğinde Necmettin abinin sahnenin arkasında duran fotoğrafına dönüp son birkez bakıyorum. Necmettin abi kendisi için yapılan bu etkinlikten fazlasıyla memnun kaldığını rahatlıkla görebiliyordum. Onun gülen gözlerinden etrafa umut ve cesaret ışıltıları yayılıyordu.


 


Necmettin abinin bakışlarından yayılan pozitif enerji onu seven insanların yüreğini fazlasıyla ısıtıyordu. Unutmamak ve unutulmamak güzel şeylerdi. Anlaşılan Necmettin abi bunu görmüş, hissetmiş ve sevinmişti


Devam edecek..


 


 


Kadir Büyükkaya\Hollanda


k. büyü[email protected]

Bu yazı 3268 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum