Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

NE ARARSAN VAR!

22 Mayıs 2014 - 14:59

Çarşamba akşamı bizim Siverek’te Koçalibaba Türbesinin çevresini kadınlar çelik zırhlı bir duvarla sararlar. Kimisi KPSS’ye hazırlanan oğlu için, kimisi evde kalmış kızı için, kimisi 20 yıldır işsiz kocası için mum yakıp durur.

Ellerini yukarı tutar, gözlerini fal taşı yapar. Bir umut bin bekleyiş. Hatta bunun belirli bir müeyyidesi bile vardır:

Üç tane Çarşamba akşamı geldin mi, bu işi oldu bil.

Anadolu’nun birçok yerinde bu ritüel uzar gider. Her yerde bir Baba vardır mutlak. Somuncu Baba, Arap Baba, Cerah Baba, Telli Baba, Nallı Baba, Cibali Baba, Koçbaba…

Hele bir de, bir halk ozanı Dede Korkut misali uyduruktan bir hikaye de hazırladı mı al sana Hellori Hazretleri’nin kerametleri.

Urfa Balıklı Göl’de turizm elçisi bir çocuk hararetli hararetli anlatıyor: “İbrahim Peygamberi şu yukarıdaki sütunlara bağlayıp buradaki göle attılar, her şeye Kadir Allah, odunları balık, ateşi de su yaptı.”

-Peki burası mı tam olarak.

-Evet abım benim. Ma yalan diyiyem, Kuranda yazi urfa….

Yanımdakine diyorum ki, uyarlamışlar ayeti buraya.

- Ayet var ama, yer uyduruk, sütunlar uyduruk hikayenin çoğu masal ve İsrailiyat.

-Yok yav! Evliya Çelebi Seyahatname’sinde buradan bahsetmiş. Gelde ölme!

Yahu Seyahatname dediğin bir mübalağa kitabı zaten. (ama Balıklı Göl’ün Urfa için iyi bir gelir kaynağı olduğu kesin)

Dininde samimi olarak bildiğim bir dostumla ayaküstü sohbet ederken, acele gitmesi gerektiğini, torununun rahatsızlığından dolayı iki Perşembe akşamı torununu filan dergâha götürdüğünü ve bir Perşembe akşamı kaldığını bunu da tamamlarsa torununun iyileşeceğini belirtti. Şaşırıp kaldım. En azından ilmihali ve feraizi bilen bu dostum, neden böyle bir hurafeye inanıyor diye kendimi sorguladım.

İslam dinini, sosyal hayattan koparan devşirme sistem, halkı, dini sadece camilerden ibaret bir ideolojiyle tanıştırdı. Din ayrı ticaret ayrı dedirtti ve sözde din adamlarını da buna göre yetiştirdi. Kimisi de bildiği halde rehavetten sisteme uydu gitti. Kimisi de karşı geldiği için öldü gitti.

Samimi alimler de zulüm korkusundan va

tandaşa inemeyince, vatandaş da kendi dinini oluşturdu. Zira tabiat boşluk kabul etmezdi: Muhitinde öğrendiği İslam’a, Hıristiyanlıktan bir tutam, Yahudilikten bir tutam, Şamanizm’den bir tutam, Yezidilikten bir tutam, Budizm’den bir tutam ve içine birazda Zerdüşt’en iki tutam attın mı al sana neoislam bir din.

Ne ararsan var!

Zaza diliyle: “Çerçiyo Heme Çiyo”

Ve derken, sözde bir alim, daha da ileri gider ve bir havari edasıyla “Dinler Arası Diyalog” tezini ortaya atar ve beyinleri uyuşturulmuş birçok taraftarda toplar. Birçok artist zevat da hoşgörü adı altında O’na biat eder ve bu ucube içtihatla yeni bir din bile oluşturulmaya çalışılır.

Oysaki, Allahın tek bir dini vardı ve dinler kelimesi çok tehlikeli bir kelimeydi. Bunu bile bile Kabbala Öğretisi’ne tabi oldular. Ve dünyayı ahrete tercih edenlerden oldular.

Müslüman, kebair’ide işledi, camide imamın arkasında saf tutup namazıda kıldı. Faize yeni bir isim takıp löpür löpür götürürken, ezan okununca ilk camiye koşan da yine kendisi oldu.

Cuma Namazında dükkana baksın diye, 15 yaşındaki çocuğunu dükkana bekçi bırakıp alışveriş yaptırırken, Cuma Namazı’nın oğluna da farz olduğunu hep görmezden geldi.

Öyle bir toplum ki; “ elinden ve dilinden emin olmayana Müslim vasfını yakıştırmadı” ama hem İslam dinindenim dedi, hem de komşusunun ve vatandaşının malına ve namusuna göz dikmekten geri kalmadı. Ve Ne yazık ki; Müslüman bir ülkede en çok satılan ürünler güvenlik sistemleri oldu.

Neredeyse, yüzde doksan dokuzunun güzel ahlak olduğu bir inanca sahip oldu; lakin; selamı kesti ve asık suratlı olmayı ciddiyet bildi. Domuz etini yemeyi çok büyük bir günah bildi lakin domuz eti yemekten daha büyük bir günah olan -gıybeti- insan etini doya doya yemeyi de ihmal etmedi.

Temizliği imanın yarısı bildi ama, camiden çıkar çıkmaz yere tükürüp sümkürmekten de geri kalmadı. Yeryüzünün kendisine bir mescid olduğunu bildi fakat, her yeri bir mescid gibi temiz tutmadı sözde uyduruktan seccadeler üretti sadece seccadeyi temiz tutmasını öğrendi. Sokağını, yolunu temiz tutmayı hep devletten bekledi.

Hurafe hurafe hurafe…

Allah aşkına yer yüzünde böyle bir din var mı? Benim peygamberim, asla böyle bir dinle gelmedi hiçbir zaman.

Yaklaşık iki milyar tabii bulunan bir din, lakin kendisiyle özdeşlemiş bir teknolojik markası henüz yok ve bu sorun hiç kimseyi de ilgilendirmiyor ne yazık ki.

Hacılarımızın Hac’da satın aldıkları doksan dokuzluk tespihler var ya, onların yüzde doksan dokuzunun, komünist Çin ürünü olduğunu biliyor muydunuz?

Bir tespih üretemeyen bu iki milyar Müslüman’ın dünya ekonomisine katkısının da bir Almanya kadar bile olmadığını da bilmiyor olamazsınız?

Ne yazık ki; ilk emri, oku emri olan bir dinin mensupları, okumuyor ve çoğu da okuma özürlü; Ve netice olarak; hayatın hayatı olan dinini, hurafelerden, menkıbelerden, masallardan ve tv ekranlarındaki ilahsız ilahiyatçılardan öğrenen bir toplum, böyle hurafeyi din bilen mukallit bir insan tipi oluyor işte.

Selam ve muhabbetle…

22/05/2014 Siverek

Bu yazı 2261 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum