Osman Gülebak

Osman Gülebak


‘İSLAM DEVLETİ’ TEZİ VE KEŞMİR SORUNU

16 Ağustos 2019 - 08:16

‘İSLAM DEVLETİ’ TEZİ VE KEŞMİR SORUNU


Hindistan Yarımadasında birlikte yaşayan Müslümanlar ile Hinduların, din faktörünü gerekçe göstererek Pakistan ve Hindistan diye iki ulus devlete ayrıldığı 1947'den beri gündeme gelen Keşmir sorunu, ne gariptir ki yarımadanın İngiliz sömürgesinden kurtulduklarını! zannettikleri bir zaman dilimine denk geldi.


Tıpkı Türkiye, Irak, Suriye gibi ülkelerin sömürgecilerden kurtulduklarını zannettikleri bir dönemde başta Kürtlerin yaşadığı bölgeler olmak üzere başlayan ve hâlâ devam eden sorunlar gibi...


İngilizler, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını gözetmeksizin iki ülkenin sınırlarını çizdi. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeler Pakistan'a, Hinduların yoğun yaşadığı yerler ise Hindistan'a bırakıldı.Hinduların çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşayan Müslümanlar, yıllardır yaşadıklarını evlerini barklarını bırakarak Pakistan tarafına geçmek zorunda kaldılar. Bu göçler, içerisinde çok acıklı insan hikayeleri bırakırken göç edemeyenler ise kaldıkları yerde her türlü ayrımcılığa düçar oldular.


Nüfusunun yüzde 90'a yakını Müslüman olan Keşmir'in Hindistan'a mı yoksa Pakistan'a mı katılacağına Keşmir halkı tarafından karar verilmesi istendi. Keşmir halkı 1947'de Pakistan'a katılmaktan yana tavır alsa da Keşmir Prensi Maharaja Hari Singh, Keşmir'in Hindistan'a bağlanmasına karar verdi. Maharaja'nın bu kararına tepki gösteren Keşmirliler, prense karşı isyan başlattı. Pakistan'dan Keşmir'e gelen mücahitler de isyana destek verdi.


Artan protestolar nedeniyle kontrolü kaybeden Maharaja, isyanı bastırmak için Hindistan'dan yardım istedi. Keşmir prensinin yardım talebine olumlu cevap veren Hindistan, isyanı bastırmak için askerleriyle bölgeyi işgal etti.


Böylece iki ülke arasındaki ilk savaş, 22 Ekim 1947'de Keşmir yüzünden başladı. Savaş, Birleşmiş Milletler'in ara buluculuğunda 1 Ocak 1949'da imzalanan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi.


Ateşkes anlaşmasına göre, iki ülke bölgedeki askerlerini geri çekecek ve Keşmir'in geleceği BM gözetimindeki halkoyuyla belirlenecekti. Ama Hindistan, ateşkes anlaşmasına uymayı reddederek Keşmir'den askerlerini geri çekmedi ve işgal ettiği bölgeleri "Cammu Keşmir" eyaleti adı altında kendine bağladı.


Pakistan ise kendi kontrolü altındaki Keşmir'e "Azad Keşmir (Bağımsız Keşmir)" ve "Gilgit Baltistan" olarak iki özerk bölge statüsü verdi. O günden bu yana bölgede bir türlü tansiyon düşmedi.


Yüzyıllardır birlikte iyi-kötü birlikte yaşamayı başarmış bu insanlar neden birbirinden ayrıldılar? Birlikte yaşamak bu kadar acı yaşamaktan daha mı zordu? İki ülkenin insanlarına kan, gözyaşı, ölüm ve ekonomik istikrarsızlıktan başka hiçbir şey getirmeyen bu ayrılma kime fayda getirmiştir? Osmanlı sonrası tüm İslam bölgelerini cetvellerle ulus devletçiklere bölen İngilizlerin buradaki rolü neydi? Bugünlere nasıl gelindi?


İşte tüm bu soruların cevabını bulabilmemiz için biraz geriye gitmemiz ve o günleri irdelememiz gerekir.


Tarih 3 Mart 1924'ü gösterdiğinde İslam Dünyasını bir arada tutan Halifelik kurumu ortadan kaldırılınca Müslümanlar kendilerini bir anda boşlukta buldular. Tam da bu sırada Mısır Müftüsü Muhammed Abduh'un öğrencisi Muhammed Reşid Rıza, Hilafet'e alternatif 'İslam Devleti' modelini öne sürdü. Hilafetin tarihsel kimliğine eleştiriler getiren Rıza'nın, alternatif olarak sunduğu modelin moderniteye ait bir kurum olması dikkat çekiciydi.


Modern Ulus Devletinin İslamileştirilmesi projesi olan İslam Devleti tezi, aradan çok geçmeden o dönemin şartlarının gereği olacak ki Mısır ve Pakistan'dan başlayarak çevrilen kitaplar ve makaleler aracılığıyla tüm İslam dünyasına yayıldı. Fakat böyle bir devletin pratikte ortaya çıkması gerekiyordu; işte bu adım Hint yarım kıtasında atıldı. (1)


Hint yarım kıtasını işgal eden İngilizlerin çekilmeye başlamasının belli olmasıyla birlikte Batı eğitiminden geçmiş ve Türkiye'de gerçekleştirilen Laik Kemalist devrimlerden geniş ölçüde etkilenmiş kişiler olan Müslüman elitler, Hindularla bir arada yaşamayacakları tezini dillendirdiler. Bunların başında gelen Mustafa Kemal hayranı olan Müslümanlar Birliği'nin lideri M. Ali Cinnah, Türkiye benzeri modern ve ulus devlet karakterli bir devlet tasarlıyordu. Ama bir fark vardı; Türkiye 'Türk Ulusu' üzerine bina edilirken Pakistan 'İslam Ulusu' üzerine bina edilmek isteniyordu. O dönemin Pakistanlı İslamcı yazarlara ait kaynaklarda Cinnah ve ekibinden 'Kemalistler' diye bahsedilir.


Evet, o gün Müslümanlarla Hindular arasında bir takım sorunlar vardı ama onlar bu sorunları makul yollarla çözmek yerine bu sorunları manipüle ederek yeni devletin kurulmasına zemin hazırlandı. Onlara göre; tek çözüm Hint Yarım kıtasında Müslümanlara ve Hindulara ait iki ayrı ulusal devletin kurulmasıydı.


Müslümanların Hindulara göre sayısının az olmasını gerekçe gösteren bu ekip, Mahatma Gandi ve ayrılmayı istemeyen Hindu ve Müslümanların, Hind yarım kıtası için önerdikleri 'Demokratik çözüm' önerisini kabul etmedi. Fakat aynı ekibin yeni kurulan Pakistan için çok partili demokratik sistemi kabul etmesi çok manidar olsa gerek.


Aynı ekibin bölünme yerine neden daha önce Hindularla Müslümanların bir arada yaşama tecrübesi ışığında bir örgütlenme modeli sunmadıkları üzerinde durulması gereken önemli bir konu. Çünkü Hindistan'ın yüzyıllarca Müslümanların hakimiyeti altında kaldığı, ulus devletin olmadığı o dönemde İslam, her iki tarafı da bir arada yaşatacak bir modeli başarıyla ortaya koymuştu. (2)


İngilizlerin desteklediği bu tezin mahiyeti ve sonuçları üzerinde çokça düşünmek gerekir. Bu tez gençlerimiz tarafından araştırılmayı bekliyor.


Bu tezle, İslam'ın giderek yarım kıta ve Asya'nın dini olma sürecini bloke ederek Pakistan gibi küçük bir alana hapsedildi ve ardından Bangladeş ismiyle bir parçası daha koparıldı.


İkincisi, iki halk arasında bugüne kadar hâlâ devam eden çatışmaların başlamasına sebep oldu.


Üçüncüsü, Müslümanlar tarihlerinde ilk kez ideolojisi İslam olan modern ve ulusal bir devlet kurdular.


Dördüncüsü; tüm İslam dünyasına yayılan bu tez, çok kısa zamanda tüm İslami hareketlerin hedefi haline geldi. Ve bugün İslam dünyasının çoğu İslamî Hareketi, siyasi ve kültürel açıdan hala tezin etkisinde. Ve daha önemlisi çıktığı günden bu yana başarılı bir çözüm getiremeyen bu tezle ilgili hâlâ ciddi anlamda bir sorgulama yapılmış değil.


Sonuç olarak; Birincisi Müslümanlar, Pakistan örneğinden yola çıkarak moderniteye ait İslam Devleti tezini masaya yatırmalı ve bunun yerine birlikte yaşamaya imkan sunan ulus devlet ötesi bir örgütlenme modeli sunmalıdır. Ki Pakistan'ın kurulmasının, içeride yaşadığı sorunlar, komşusuyla bitmeyen çatışmalar ve dış politikasında ABD ekseninde hareket etmesi göz önüne alınarak bölge Müslümanlarına nasıl bir katkı sunduğu üzerine iyi düşünmek gerekir.


İkincisi ; Allah'ın bir ayeti olan farklılıklarımızla bir arada yaşayabilmeyi başarmak varken bunun yerine Batı Modernizmi/sömürgecileri tarafından önümüze konulan ulusalcı tezlerle; etnik, dil ve inançlarımızı gerekçe göstererek ayrışmamız hiç kimseye bir fayda getirmeyecektir.


Kaynakça:


1-Ali Bulaç/ Modern Ulus Devlet


2-Dr. Kelim Sıddıkî/İslamî Hareket


 

Bu yazı 991 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum