Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

BİR YANIM SÜLEYMANİYE, BİR YANIM HALEPÇE-2

14 Ağustos 2014 - 20:40

BİR YANIM SÜLEYMANİYE, BİR YANIM HALEPÇE-2


 


 


2.Bölüm


Gideceğimiz Süleymaniye’de bizi neler bekliyordu? Uğrayacağımız yerlerde ne tür şeylerle karşılaşacaktık? Bizi hayal kırıklığına uğratacak olumsuz durumlar olabilir miydi? Bu ve benzer sorulara verebileceğimiz yanıtlarımız pek net değildi.


 


Bizden önce buralara gidip gelen ve benim de yakından tanıdığım bazı arkadaşlar Güney’e yaptıkları seyahatlerden fazla memnun dönmemişlerdi. Söz konusu kişiler gittikleri Güney’de eskiden beri tanıdıkları kimi dostlar tarafından hakkıyla karşılanmadıklarından yakınıyorlardı. Hatta bazıları bu konuda o kadar sıkıntılıydı ki şikâyetlerini basın üzerinden kamuoyu ile paylaşma gereğini bile duymuşlardı.


 


Kimi dostlarımıza “yakında Güney’e gideceğiz” dediğimizde çok temkinli olmamızı, hayal kırıklığına uğramamak için gereğinden fazla iyimser olmamamızı bize salık vermişlerdi. Yaşamı politik mücadele içinde geçen ve ismi bilinen abilerimizin gittikleri Güney’de ilgisizlikten yakınmış olmaları doğrusunu söylemek gerekirse beni biraz da olsa tedirgin ediyordu. Öyle ya, yazan - çizen siyasi büyüklerimiz ilgisizlikten yakınıyorsa, bizim gibi sıradan insanların gittikleri bir yerde ne tür şeylerle karşılaşacağını merak etmesi çok doğal sayılırdı.


 


Bizi Süleymaniye’ye davet eden kadim dostum Nebez Mahmut ile olan dostluğumuzun geçmişi çok eskilere dayanıyordu. Onunla ilk karşılaşmamız bundan tam 35 yıl önce Amsterdam’da bir otel salonunda gerçekleşmişti. O sıralar Hollanda’ya daha yeni gelmiştim. Kalacak yerimiz olmadığı için bir arkadaşım ile birlikte geçici olarak bir otel odasında kalıyorduk. Bu otele yerleşmemizi Necmettin abi üzerinden tanıdığımız ve bize her konuda yardımcı olmaya çalışan Sayın Fuad Hüsseyin sağlamıştı. Bütün giderleri devlet tarafından karşılanan bu otelde rahatımız yerindeydi. Ev ve oturum sorunumuz çözülene kadar bu otelde kalmamız gerekiyordu. İleride okul okumak istediğimde gerekli olur diye Fuat Hüsseyin beni bir dil kursuna yazdırmıştı.


 


Dil kursundan döndüğüm bir akşam otelin salonunda, siyah takım elbiseli, otuz yaşlarında, alnına kadar inen siyah, gür saçları olan, esmer tenli biriyle karşılaştım. Her halinden Kürt olduğunu tahmin ettiğim bu yabancıyla bir süre birbirimize bakınıp durduk. Kısa süren meraklı bakışmadan sonra bu sempatik şahıs yerinden kalkarak bana doğru geldi. Ben de oturduğum yerden kalkarak kendisine dostça elimi uzattım. 1980 yılının Şubat ayında Amsterdam’da Otel Cok’un oturma salonunda karşılaştığımız bu şahıs Nebez Mahmut’tu. Nebez Kürtçe’de yılmayan, çekinmeyen, korkusuz ve cesur anlamına geliyordu. Bu ismin ona ne kadar yakıştığını onu yakından tanıdıkça anlayacaktım. Necmettin abiyi gıyaben tanıyan Nebez Mahmut ile kısa bir zaman içinde iyice yakınlaşıp dost olduk. Uzaklara savrulan iki Kürt insanı olarak sırt sırta verip gönül soframızı birbirimize açtık. Nebez Mahmut’un mücadeleyle geçen yaşamını ve başından geçen serüvenleri öğrendikçe ona biraz daha yakınlaşıyordum. Onun çalkantılı yaşamından ciltler dolusu romanlar ortaya çıkardı. Nebez’ın yetmiş küsur yaşında olan annesinin zindana konma hikâyesini ve bir yaralanma olayını ağrı kesici iğne olmadığından Şıvan Perwer’in türkülerine dayanarak ameliyat altına nasıl girdiğini dinlediğimde hem gururlanmış hem de ağlamamak için kendimi zor tutmuştum.


 


Girdiği çatışmalar sırasında nerede ve kaç defa yaralandığını kendisi de bilmiyordu. Vücudunun birçok yerinde bir sürü kurşun yarası vardı. Vücudunu ülke haritası gibi bölgelere ayıran bu yaraların hemen hemen tümüne yakını ölümcül sayılacak kadar ciddi yaralardı.


 


Dostum Nebez Mahmut mücadele içinde yedi defa ağır yaralanan ve hayata kalabilen nadir kişilerden birisiydi. İnsanlar onun hayata kalmasını mucizelere bağlıyordu.


 


Peşmerge Nebez hayatının en ölümcül yarasını 1974 yılında Zozık Dağı’nda girdiği bir çatışma sırasında almış. Baas rejimi Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürtleri tarih sahnesinden silmeye yemin etmişti. Rejimin gazabından korunmak isteyen Kürtler çareyi dağlara sığınmakta bulmuştu. Saddam rejimi Kürtleri sığındığı dağlarda rahat bırakmama kararındaydı. Peşmerge güçlerini dağlardan sökmek için elinde bulunan bütün olanakları sonuna kadar kullanmaya yemin etmiş gibiydi. Kürt hareketinin tutunduğu Zozık Dağı, Saddam rejiminin hedefleri arasındaydı. Saddam Hüsseyin büyük bir askeri güçle bu alana yönelir. Amacına ulaşmak için kullanımı uluslararası anlaşmalarla yasaklanan en tehlikeli silahları kullanmaktan kaçınmaz. 1974 yılının Temmuz ayında gerçekleşen bu acımasız saldırılarda başta Sovyetler Birliği olmak üzere Dünya’nın pek çok ülkesinden alınan binlerce ton bomba çaresiz Kürdün başına yağdırılır. Uçaklardan atılan napalm bombaları her yeri yakıp kavurur. Bombardımana tabi tutulan alanlar günlerce cayır cayır yanar.


 


Yaşanan bu ağır bombardımanlar sırasında dostum Nebez Mahmut ve aynı mevzide çatışan yakın silah arkadaşı Zahir Çavreş ağır şekilde yaralanırlar. Fosfor bombasının kavurduğu Nebez Mahmut ve Zahir Çahvreş zor koşullar altında, mücadele arkadaşları tarafından binbir zahmetle Tahran’a ulaştırılır. Nebez Mahmut’ın tedavisi Tahran’da yürütülür. Nebez ile birlikte yaralanan yüzü ve elleri büyük oranda yanan Zahir Çavreş’in durumu çok daha ağır olduğundan tedavisine Londra’da devam edilir. Fosfor bombardımanından ölümden kıl payı kurtulan Nebez Mahmut Tahran’da bir hastanede gördüğü uzun süreli bir tedaviden sonra iyileştiğine inanır ve soluğu dağlarda arkadaşlarının yanında alır.


 


Ne var ki fosfor yarası hiçbir yaraya benzemiyordu. Aradan birkaç yıl geçince Nebez’in el ve yüzündeki yaralar onu yeniden rahatsız etmeye başlar. Deri altına yerleşen fosfor parçacıkları ona uykuları zehir eder. Duyduğu rahatsızlıklar had safhaya ulaşınca üyesi olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani tedavi amacıyla onu yurt dışına çıkartmaya karar verir. Suriye üzerinden Hollanda’ya ulaşan Nebez Mahmut uzunca bir süre Amsterdam’da bir hastanede tedavi görür ve iyileşir iyileşmez de soluğu tekrar arkadaşlarının yanında  alır.


 


Hollanda’da kaldığı zaman içinde Nebez Mahmut ile çok yakın ilişkimiz olmuştu. Onun Kürt halkının özgürlük kavgasında gösterdiği yararlı çabaları göz önünde bulundurarak her Kürt gibi ben de ona yüreğimi sonuna kadar açmıştım. Hollanda’ya yeni gelmiş bir olarak benim de öyle büyük olanaklarım yoktu. Fakat böyle de olsa sahip olduğum olanaklar dâhilinde bir lokma yavan ekmeğimi onunla paylaşmaktan kaçınmamıştım. Nebez Mahmut bizim Necmettin abiyi şahsen tanımasa da birçok peşmerge komutanından ve özelikle Mam Celal Talabani’nin ağzından onun cesur duruşu ile ilgili birçok şey duymuştu. Necmettin abi ile ilgili Yekiti ortamında duyduğu bilgileri benimle paylaştığında, gözleri minnetle parlardı.


 


1964 yılında daha on altı yaşında iken peşmergeye katılan Nebez Mahmut’un bütün yaşamı elde silah mücadele içinde geçmişti. O katıldığı yüzlerce zorlu çatışmada ön saflarda yer almış ve gösterdiği olağanüstü fedakarlıklarla her Kürdün kalbinde âdeta taht kurmuştu. Onun gezmediği dağ, ayak basmadığı toprak parçası hemen hemen kalmamıştı. Katıldığı yüzlerce çatışmada birçok defa yaralanmış, her defasında ölümden kıl payı kurtulmuştu. En son 1991 yılında  yaşanan Kerkük kuşatması sırasında keskin nişancılar tarafından kanas kurşunuyla vurulmuş ve düşman eline geçmekten son anda kurtulmuştu. Arkadaşları tarafından yaralı halde bulunan Nebez Mahmut ölümle yaşam arasında bulunan o ince çizgi üzerinde defalarca gidip gelmişti. Hatta bu olay sırasında şehit düştüğüne dair bir takım söylentiler yayılmış ve Nebez’i tanıyan binlerce insan bu haber karşısında âdeta şoke olmuştu.


 


Körfez savaşından sonra müttefik  güçlerin sağladığı güvenlik şemsiyesi sayesinde kısmi serbestlik kazanan Güneyli Kürtler kendi kontrolüne aldığı yerlerde hemen kendi öz yönetimlerini oluşturmaya başlamışlar. Nebez Mahmut bu dönemde Süleymaniye kentinin güvenliğinden sorumlu bir kurumun başına getirilmiş. Yarım yüzyıla yakın süren bir mücadele tarihi boyunca halkına hizmet etmede kusur etmeyen Nebez Mahmut, “her şey daha yeni başlıyor” diyerek hizmet yarışına kaldığı yerden yeniden başlar. Gecesini gündüzüne katan Nebez Mahmut, oluşturduğu emniyet tedbirleriyle Süleymaniye halkının güvenini fazlasıyla kazanır. Ne var ki bu durumdan rahatsız olanlar da vardır. Halkın kanı ve canı pahasına elde edilen kazanımlar kimi çevreleri erkenden şımartır. Zafer sarhoşluğuna kapılan kimi çevreler Talabani’ye yakın duran akrabalarının nüfusuna güvenerek başına buyruk hareketlerde bulunurlar. Girişilen bu keyfi hareketler halkın huzur ortamına önemli ölçüde zararlar verir. Süleymaniye’nin huzur ve güvenliğinden sorumlu olan Nebez Mahmut’ın kendini bilmez birkaç kişinin yol açtığı taşkınlıklara göstereceği sabrı yoktur. Halktan gelen şikâyetleri dikkate alan Nebez Mahmut, zaman geçirmeden harekete geçer ve huzursuzluğa yol açanların yakasına yapışır.


 


Nebez Mahmut’ın uygulamalarını aşırı bulan ve bundan rahatsızlık duyanlar şikâyet için hemen dayı ve amcaları Mam Celal’e koşarlar. Mam Celal, Nebez Mahmut’u ve geçmişini gayet iyi bilenlerdendir. Onun görev ve sorumluluk gereği çabaladığını çok iyi bilir. Fakat gene de bazı şeylere dikkat etmesi için onu huzuruna çağırmayı gerekli görür. Mam Celal o sıralar Şeklawa’da kalmaktadır. Gönderilen haber üzerine Şaklawa’ya yola çıkan Kak Nebez birkaç gün önce meydana gelen bir olayı anımsayarak Mam Celal’in onu neden huzuruna çağırdığını az çok tahmin eder.


 


Mam Celal, Nebez Mahmut’u karşısına alarak ona, özgürlüğün daha yeni kazanıldığını, bu kritik aşamada bazı dengelerin mutlaka gözetilmesini ve kendileriyle ilişki içinde olan bazı çevrelere karşı daha dikkatli olunmasını ister. Nebez Mahmut, Mam Celal tarafından kendisine iletilen bu mesajın ne anlama geldiğini gayet iyi anlar. O yaptığı şeylerin doğru olduğuna inandığı için kendisini savunmayı gerekli görür ve Mam Celal’e dönerek; “Mam Celal maddem beni Süleymaniye’nin güvenliğinden sorumlu kıldınız o zaman bırakın görevimi yapayım. Sizin dengelerin korunması adına himaye etmeye çalıştığınız çevreler yaptıkları taşkınlıklarla halkın huzurunu bozuyorlar. Şunu bilmenizi isterim ki bu halkın huzurunu bozmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bunu yapan sizin öz oğlunuz da olsa gözümü kırpmadan görevimi yaparım. Çünkü bu halkın huzuru ve çıkarı benim için her şeyin üstündedir”  der.


 


Mam Celal olaya ilişkin hassasiyetini vurgulamaya devam edince Kak Nebez tartışmayı uzatmamayı kendisi için daha yararlı görür ve Mam Celal’e; “Mam Celal ben oldum olası sadece hizmetinde olduğum halkımın çıkarlarını gözetledim. Yıllar önce belimdeki bu silahı bu amaçla kuşandım. Kendi dar çıkarlarını halkımın genel çıkarlarından üstün gören sırtı kalın çevrelerle olan dengeler beni hiçbir şekilde ilgilendirmez. Bu yüzden de görevimden istifa ediyorum” der ve kapıdan çıkar.


 


Dürüst ve cesur kişiliğiyle tanınan Nebez Mahmut’ın Kürdistan Yurtsever Birliği’nden ayrıldığı yönündeki haberler çevrede hemen duyuluyor. Bu duruma üzülenler kadar sevinenler de vardır. Nebez Mahmut’ın Yeketi’den ayrıldığını haber alan KDP hemen harekete geçer ve onu saflarına davet eder.


 


Halka hizmet etmeyi ibadetten sayan Nebez Mahmut KDP den gelen teklife sıcak bakar ve çocuklarını yanına alarak KDP yönetiminde olan Hewlér şehrine taşınır. KDP Nebez Mahmut gibi bir şahsiyeti saflarına kazandığı için gereğinden fazla memnun kalır. “Nebez’den daha iyisini bulamayız” diyerek onu Hewlér’in emniyetinden sorumlu bir kurumun başına getirirler. “Benim için her yer vatandır” diyen Nebez Mahmut başına getirildiği işine dört elle sarılır. Haksızlıklardan medet uman çevrelere göz açtırmaz. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan anlayış sahipleri ne yazık ki Hewlér’de de vardır. Ve Nebez Mahmut bu tür şeyleri içine sindirecek kişilerden değildir. Yapılan kişisel müdahaleler ve karşı koymalar işe yaramayınca Nebez Mahmut, “ben bu işte yokum, bu halk yaşanan bunca felakete bazı çevrelerin çıkarları için katlanmadı” diyerek Hewlér’deki görevinden de ayrılır ve sevdasına baş koyduğu Süleymaniye’ye geri döner.


 


Emekliye ayrılan ve çoluk çocuğuyla bir köşeye çekilen Nebez Mahmut ile 1983’ten 2012 yılının sonbaharına kadar yani tam 29 yıl boyunca hiçbir şekilde görüşememiştik. Nerelerde neler yaptığına dair haberleri ancak bazı dostlarımdan alabiliyordum.


 


Nebez Mahmut ile yeniden karşılaşmamız bundan iki yıl kadar önce 2012 yılının sonbaharında mümkün olmuştu. Avrupa’da ve özellikle de Hollanda’da yaşayan bazı dostlarını görmek isteyen Nebez Mahmut eşi ile birlikte Hollanda’ya gelmişti. 1983 yılının sonbaharında Hollanda’yı terk eden Kak Nebez’in Hollanda’ya ilişkin birçok anısı vardı. Geçmişte kalan bu anıların bir köşesinde şöyle böyle bende vardım. Nebez vefa bilenlerdendir. Hollanda’ya gelir gelmez çevresinde bulunan dost ve arkadaşlarından hemen beni sorar. Nebez’in çevresinde bulunan insanların çoğu Hollanda’ya daha sonraki yıllarda geldikleri için kimse benim nerde kaldığımı bilemez. Ancak Kak Nebez beni bulmaya kararlıdır. Günlerce soruşturur ve sonunda bir arkadaş aracılığıyla izimi bulur.


 


Kak Nebez telefonla bana ulaştığında hayatımın en değerli anlarından birisini yaşamıştım. İnsanın değer verdiği bir dostuyla 29 yıllık bir aradan sonra yeniden görüşmüş olması çok önemli bir olaydı. Kak Nebez’i ve değerli eşini evimizde ağırladık. Eşim ve çocuklarım Kak Nebezler’le hemen kaynaştılar. Aile ortamımızda kendisinden sık sık söz edildiği için Kak Nebez bütün aile bireylerimiz için tanıdık birisiydi. Dolayısıyla ne bizler  ne de onlar yabancılık çekmedik. Nebez’in değerli eşi Çınur Hanım Nebez’in benimle olan anılarından söz ederek, beni ne kadar önemsediklerini ifade etmeye çalışıyordu.


 


Kak Nebez ile sabahlara kadar oturup sohbet ettik. Hafızamızdan silinmeyen anılarla geçmişe yolculuklar yaptık. Bazen o anlatıyor, bazen ben. Bir ara laf dolanıp Güney’e geliyor. Nebez Mahmut Güney Kürdistan’da birçok dostumun olduğunu biliyor ve bu nedenle de bana şimdiye kadar o taraflara neden gitmediğimi sordu. Ben de kendisine neden gitmek istemediğimin nedenlerini sıraladım. Kak Nebez, ileri sürdüğüm nedenlerin çoğunu pek anlamlı bulmadı ve beni kesin olarak Süleymaniye’ye davet etti.


 


Avrupa ülkelerine yaptığı kapsamlı gezisini tamamlayan Kak Nebez Süleymaniye’ye döndükten sonra beni sık sık arayarak evimde bana ilettiği Süleymaniye davetini yeniden gündeme getirdi. Kak Nebez tarafından bize iletilen bu samimi daveti geri çeviremezdim. Nebez gibi değerli bir dosttan gelen bu davete memnuniyetle “evet” diyorum ve Güney’e yapacağımız gezi bu şekilde gündemimize giriyor.


Devam edecek...


 


 


Kadir Büyükkaya/Hollanda


[email protected]



Bu yazı 1516 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum