Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-31.BÖLÜM

14 Kasım 2017 - 19:44

ARKADAŞIM HALİT



31.BÖLÜM…


 


Şair İbrahim Rafet ilkokulunun batı yakasına düşen semte halk arasında YANBAKAN Mahallesi deniliyordu. Mahallede ağırlıklı olarak köylü kökenli ve aynı zamanda yoksul olan vatandaşlar oturuyordu. Mahallenin Yanbakan ismiyle anılmasının özel bir nedeni vardı. Mahallede ikamet eden Ramazan adlı bir şahsın lakabı  “Yanbakan” idi ve dolayısıyla Siverek’te herkesin bildiği bu mahalle, bu isimle biliniyordu.


 


Şehrin çıkışında, Çermik’e çıkan yolun sol tarafında, bir köşe başında küçük bir bakkal dükkânı işleten Ramazan Amcanın boynunda önemli bir sorunu vardı. Kimse nedenini bilmiyordu belki de anadan doğma böyleydi. Ya da bir kaza sonucu bu duruma düşmüştü. Yanbakan Amca yolda yürürken, insanlarla konuşurken boynu tutulmuşcasına çevresine yan yan bakar ve öyle konuşurdu. Bu yüzden şehirde herkes ona Yanbakan diyordu ve dolayısıyla oturduğu mahalle de bu isimle biliniyordu.


 


Yanbakan amca zamanında Fıratın dğer tarafında yer alan QERSİK köyünden Siverek’e yerleşmişti. Qersik köyü annemin doğup büyüdüğü GANDAĞ köyüne yakın bir köydı. Üç yıl önce bölgeye yaptığım bir gezi sırasında yanımdakiler GANDAĞ’ı ve diğer komşu köyleri isimleriyle birlikte bir bir  tanıtmışlardı bana.


 


Eşi Kırvarlı olan Yanbakan Amcanın çalıştırdığı bir iş yeri vardı. Ama bunun dışında çok özel başka bir işi daha  vardı.     “ Tellalık ! “  Şimdi bana “ sizin zamanınızda böyle bir meslek mı vardı ? “  diye sorabilirsiniz . Evet bizim zamanımızda böyle bir meslek vardı ve  bu mesleği Siverek’te icra eden tek kişi  vardı o da Yanbakan Amcaydı. Tellalık işi bağırıp çağırmaktan ibaretti.Şimdi size tarihe karışan bu mesleğin ayrıntılarını biraz anlatayim.


 


Yanbakan Amcanın çalıştırdığı iş yerinin dışında çok özel başka bir işi daha vardı. “Tellallık! “  Şimdi bana “Sizin zamanınızda böyle bir meslek mi vardı? “  diye sorabilirsiniz. Evet, bizim zamanımızda böyle bir meslek vardı ve bu mesleği Siverek’te icra eden tek kişi vardı o da Yanbakan Amcaydı. Tellalık işi bağırıp çağırmaktan ibaretti. Şimdi size tarihe karışan bu mesleğin ayrıntılarını biraz anlatayım.


 


Diyelim ki Siverek’in herhangi bir mahallesinde herhangi bir şey kayboldu. Bu bazen bir çocuk, bazen bir inek ve bazen de bir eşek olabilirdi. Diyelim dikkatsiz bir annenin ihmali sonucu bir çocuk kayboldu.


Sahipleri telaşlanır ve sağa sola koşuşturur, kapı komşudan soruşturarak iz bulmaya çalışırdı. Çocuğunun izini bulamayanlar zaman kaybetmeden çareyi Yanbakan Amca’nın evine gitmekte bulurdu.


 


Yanbakan Amca kendisine gelenleri büyük bir dikkatle dinlerdi. Çocuğun ismini, nerde ve ne zaman kaybolduğunu öğrenen Yanbakan Amca hemen işe koyulurdu. Tabi bu arada işini kolaylaştırma adına çocukla ilgili bazı bilgileri tam tamına alırdı. Çocuğun ismini, yaşını, ne zaman kaybolduğunu öğrenen Yanbakan Amca yanında çocuğun sahipleri Siverek’in orta yerinde bulunan, tarihi kaleye doğru hızlı adımlarla ilerlerdi.


 


Yaptığı işten ek kazanç sağlayan Yanbakan Amca yaptığı işin hakkını vermek için yola koyulur koyulmaz sağ elini kulağına götürerek başlardı yüksek sesle bağırıp çağırmaya. Yanbakan Amcanın bağırp çağırması öylesine sıradan bir eylem değildi. Sesi o kadar gür, o kadar yüksek perdeden çıkardı ki şehrin en uç noktasında bulunanlar onun sesiyle irkilirdi. Neyin kaybolduğunu merak edenler pür dikkat Yanbakan’ın sesine kilitlenirdi. Onun sesi o kadar gür çıkardı ki bağırmanın şiddetiyle yakınlardaki evlerin camları bile tir tir titrerdi. Sokakta oyun oynayan çocuklar onun bağırmasıyla ani bir refleksle irkilip yarım metre havaya sıçrardı.


 


Siverek’te at, eşek ve inekten ziyade daha çok beş yedi yaş arası çocuklar kaybolurdu. Annesinden habersiz sokak kapısına çıkan, bir müddet taş toprakla oynar, sonra Siverek’in taş döşemeli dar sokaklardan ilerleyerek kendisini uzak bir mahallenin herhangi bir köşesinde bulurdu. Kaybolduğunu anlayan çocuk aniden irkilir, merak ve korku dolu gözlerle etrafına bakınır ve başlardı sağa sola koşmaya. Çıktığı her sokak başı ona yabancı gelirdi. Bu durum onun korkusunu daha da artırır ve başlardı ağlamaya. Hıçkırıklara boğulan çocuğun gözleri kan çanağına dönerdi. Yüzü gözü salya, sümüğe bulanan çocuk umutsuz bir halde bu sokak benim o sokak senin diyerek rastgele sokaklarda dolanmaya devam ederdi.


 


Yürüdükçe yaşadığı mahalleden uzaklaşan, yorgunluktan bitap düşen, nereye gideceğini şaşıran ve bütün umutları sele kapılan çocuk perişan bir halde kendini bir duvarın himayesine teslim ederdi.


 


Çok geçmeden çarşıdan evine dönen yüreği temiz kalmış bir vatandaş duvar dibinde uyuyakalan çocuğun perişan halini görür ve ona sahip çıkardı. Çocuğu sahiplenen şahıs onu kucağına alarak evine götürmek isterdi. Birisinin kendisine dokunduğunu hisseden çocuk irkilerek gözlerini açar ve büyük bir endişeyle çevresine bakınırdı. Çocuğun korku dolu gözlerle kendisine baktığını gören teyzeler veya amcalar, başını okşayarak sakinleşmesi için çocuğun eline bir şeyler tutuştururdu. İlgi gören çocuk yavaş yavaş sakinleşir ve kendisine uzatılan ele büyük bir minnetle sarılırdı.


 


Çocuğu evine götürenler onun aç olabileceğini düşünerek evde ne var ne yok çocuğun önüne sererdi. Çocuk karnını doyurunca raharlardı. Bunu fırsat bilen aile çocuğun ailesiyle ilgili kendisine bazı sorular sorardı. Amaç; geldiği yerle ilgili kendisinden birşeyler alabilmekti… Ne var ki bütün uğraşlara rağmen çoğu zaman çocuğun ağzından dişe dokunur bir bilgi alınamazdı. Böyle olunca kulaklar meşhur Tellal, Yanbakan’ın Kaleden yükselecek sesine kilitlenirdi. Çünkü herkes bilirdi ki bu tür durumlarda Yanbakan Amcanın Kaleden seslenişi kaçınılmaz olurdu.


 


Kayıp vakalarında Yanbakan’ın kalıplaşmış bir tekerlemesi vardı. Diyelim ki kaybolan bir çocuktur, o zaman tekerleme şöyle tekrarlanırdı.


 


“ Helalîno! Delalîno!... Îro zarokek, penc salî  wenda buye. Kî ditîye bira bîne cem min u mizgînîya xwe bigre.


 


“ Bunun türkçesini şöyle izah edebiliriz. “Ey ahali duyduk duymadık demeyin, bugün beş yaşlarında bir çocuk kaybolmuştur. Çocuğu görenler insaniyet namına bana getirsin ve benden müjdesini alsın “ şeklindeydi.


 


Diyelim ki kaybolan bir eşek veya inektir. O zaman kaybolan hayvan ismi tekerlemenin içine konularak bütün şehre duyrulurdu.


 


Yanbakan Amcanın çağırması o kadar etkili olurdu ki çoğu zaman onlar Kaleye varmadan kaybolan şey bulunmuş olurdu.


Olur ya kaybolan şey Kaleye kadar bulunmazsa o zaman Yanbakan Amca “ tabana kuvvet “ diyerek kaleye çıkmak için dik bir yamaca yönelirdi. Kaleye çıkana kadar nefes nefese kalırdı. Ne var ki Yanbakan Amcanın kaybedilecek zaman yoktu. Bir iki dakikalık dinlenmeden sonra hemen işe koyulurdu.


 


Kalenin burçlarından yüzünü şehre çeviren Yanbakan Amca,   bütün nefesini göğüs kafesinde toplayarak, sağ eli kulağında, başlardı gür sesiyle şehre gerekli mesajı iletmeye. Yanbakan Amca bağırmaya başladığında boyun damarları yerinden fırlayacakmış gibi boru misali şişerdi. Yüzünü bir sağa bir sola çeviren ve bağıran Yanbakan Amca çok geçmeden amacına ulaşırdı. Şehrin herhangi bir mahallesinden müjdeli haber gelirdi. Toprak damlı bir evin damına çıkan birisi elden geldiğince sesini yükselterek kaybolan çocuğun kendilerinde olduğunu haber verirdi. Alınan bu hayırlı haber üzerine herkes rahat bir nefes alır ve rahatlardı.


 


Çocuğu sahibine ulaştıranlar bazen yanında bir çocuk da getirirdi. Onunla kaybolan çocuğun anne babasından müjdelik almak hedeflenirdi.


 


Çocuk sahiplerine teslim edildiğinde çoğu zaman gereğinden fazla duygusal anlar yaşanırdı. Kendini sahiplerinin kucağında bulan çocuk başlardı ağlamaklı bir şeyler anlatmaya. Çocuğu ailesine teslim edenler onu nerde, ne zaman ve nasıl bulduklarını uzun uzan anlatarak dinleyenlerin merakını gidermeye çalışırdı. Meraktan deliye dönen, kapıldığı korkudan çıldıracak gibi olan anne çocuğunu bağrına basarak,  yeterince sahip çıkmadığı için kendisine binbir küfür eder, bununla kalmaz bir de iki çuval dolusu beddua ederdi kendisine.


 


Aranan çocuk ailesine kavuşunca herkese yol görünürdü. Çocuğun sahipleri insani göerevini yerine getiren yardımsever ailenin çocuğunun eline ufak bir harçlık tutuştururdu. Verilen müjdelik nezaket gereği reddedilse de sonunda kabul görürdü. Tellallık görevini yerine getiren Yanbakan Amca kendisine uzatılan birkaç lirayi cebine indirerek evinin yolunu tutardı. Çocuğunu kucaklayan anne veya baba “ Bu bize ders olsun.“ diyerek kötü bir sonuçla karşılaşmadıkları için Allah’a şükreder, eve varır varmaz da sadaka adına muhtaç durumda olan komşulara yemek götürürdü.


 


Yanbakan Mahallesinin renkli simalarından Ramazan Amca   12 Eylül döneminde birçok Siverekli gibi İzmir’in Torbalı ilçesine taşındı. Siverekliler onun taşındığı mahalle Yanbakan Mahallesi dediler.


 


Kimileri onun için “ tren altında kalarak öldü “ demiş olsa da yakın dostlarım bunun doğru olmadığını,onun bir hastalık sonucu eceleyle vefat ettiğini  söylediler bana.Hangisi doğru hangisi yanlış tam olarak  bilmiyorum.


 


Onu yakından bilen vefalı dost ve arkadaşlar onunla ilgili bildiklerini ve varsa bir adet fotoğrafını  bana gönderirse dünya kadar mutlu olacağım.


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2060 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum