Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-24.BÖLÜM

30 Temmuz 2017 - 07:26

ARKADAŞIM HALİT
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM


 


 


Kirvem Qadé Emkosan’ın arka tarafında Bülbülanların evi vardı. Evin reisi Mehmet Amca Hürriyet Caddesi’nde dededen kalma büyükçe bir kahvehane işletiyordu. Siverek toplumunda birçok insan gibi o da babasının ismiyle tanınıyordu. Herkes ona Mehmeté Cımdé Abo Bülbül-i diyordu.


 


Siverek Hayvan Pazarı’nda ekmeğini hayvan alım satım işiyle kazanan esnaf takımı ve hayvanlarını satışa çıkaran köylülerin devam ettiği Abucımo’nın kahvehanesi günün her saatinde dolup taşardı.  Sabah serinliğinde alım satım işini tamamlayan cambazlar alacak verecek hesabını bu kahve ve kahve önündeki  kaldırımda oturarak görürdü. Burda her gün  çuvallar dolusu para el değiştirirdi.


 


Kahvenin önünde üç ya da dört tane büyük dut ağacı vardı. Kocaman dalları ve sık yapraklarıyla devasa bir şemsiyeyi andıran bu yaşlı ağaçlar geniş bir alanı  gölgesiyle serinliğe boğuyordu. Sıcaklardan bulanan müşteriler dut ağaçlarının gölgesine sığınır,  kendilerini sanki Karacadağ sırtlarında yedi direkli çadırlarda oturmuş, aşiret reisleri gibi  rahat hissederlerdi. Dallarında olgunlaşan iri dutlar birer dolu tanesi gibi müşterilerin masasına düşerdi.


 


Bir ahtapotun kolları gibi dört bir yana sarkan ağaç dallarına çok sayıda serçe konardı. Sabah ve akşam serinliğinde kuşlar ortalığı şamataya boğardı. Gün ortasına doğru sıcaklar bastırınca kuşlar ortalıktan çekilir ve her yer sessizliğe gömülürdü. Bu kez de ortaya çocuklar çıkardı; aile bütçelerine katkıda bulunmak için ellerinde kova öğle sıcağında buzlu su ve ayran satardı.


Kahvenin hemen arkasında tarihi Abdalağa Hamamı vardı. Üç asırlık olmasına  rağmen halen işler durumdaydı. Zamana direnen ve yer yer yıpranan hamam Siverek’in tarihi eserleri arasında yer alıyordu. Hamamın suyu  Siverek çöpçüleri tarafından taşınan ve hamamın arkasındaki boş alanda  biriktirilen çöplerin yakılmasıyla ısıtılıyordu.Yanan çöplerden gökyüzüne durmadan dumanlar yükselirdi.


 


Mehmet Amca’nın üç oğlu sabahtan gecenin ilerleyen saatlerine kadar müşterilerine hizmet sunardı. Ocakta çalışan Baba Mehmed-é Cimé Abo-bülbül’i sert mizaçlı birisiydi. Esmer, kısa boylu,  kan çanağına dönmüş gözleri, asık suratlı ve çok ciddi biriydi


 


Kahvenin caddeye bakan duvarında Yılmaz Güney’in çerçeveli siyah beyaz bir fotoğrafı dururdu. Kardeşlerin büyüğü Fahri Bülbül duruş ve hareketleriyle Yılmaz Güney’i taklit eder ona benzemeye çalışırdı. İşitme konusunda az buçuk sorun yaşayan Sezai kahveye  en çok emek verenlerdendi. Benimle aynı yaşta olan Sezai sabahın köründen gecenin geç saatlerine kadar hep ayaktaydı. Yorgunluktan ayaklarına karasular inerdi. Ayak tabanları güçlensin diye -birçok meslektaşı gibi- o da ayaklarına içine tuz karıştırılmış kına yakardı.  Sezai’nin işi zordu. Dur durak nedir bilmezdi. Müşteriler en çok  onunla muhatap olurdu. Sezai’nin bir küçüğü Servet arada sırada  babasına yardıma gelirdi.


 


Servet’in dört-beş yaşlarında küçük bir kardeşi daha vardı. Servet bazen onu elinden tutar evden kahveye getirirdi. Sanırım dedesi Cımo Bülbül’ün ismini vermişlerdi. Bu yüzden herkes ona “baba” diyordu.


 


Mehmet Amca’nın eşi  Hacice Abla çok iyi bir insandı. Hacice Abla’nın akrabalarımızdan Siyahhanlarla ve kapı komşumuz Mehmet-é Xec da Eboy ile yakın bir ilişkisi vardı. Bu yüzden annemle arası iyiydi. Bazen bize gider gelirdi. Hacice Abla esmer, uzun boylu, güzel yürekli bir kadındı. Dört oğlu  ve biri küçük diğerleri yetişkin toplam beş kızı vardı; Lütfiye, Emine, Gülten, Canan ve Zara. Büyük kızı Lütfiye annesi gibi esmer ve uzun boyluydu. Ortanca kızı Emine  bir dönem okula gidip geldi ve sonra okulu bıraktı.


 


Siverek Çarşı’sında esnaflığıyla tanınan Mehmet-é Bulbul kardeşi Ahmet ile kapı komşuydu. Mehmet Amca’nın tersine uzun boylu, beyaz tenli ve güleç yüzlüydü. Eşi Kadriye Abla iyi bir kadındı. Ahmet Amca pençesine düştüğü bir hastalığa yenik düşerek yaşama çok erken yaşlarda veda ettiğinde çocukları daha çok küçüktü. Sedat  babasına çok benziyordu. Mahalleden arkadaşımdı.


 


Mahallemizin renkli simalarından Bülbülan ailesine ne oldu, nerelere savruldular, bilemiyorum. Bildiğim kadarıyla  Servet abisinin  elinden tutup çarşıya getirip götürdüğü kardeşi “Baba” yıllar sonra  basit bir nedenden  ötürü yaşanan bir tartışma sonucu   hayatını kaybetti. Anne Hacice Abla zamansız gidenlerin uyuduğu Siverek Mezarlığı’na yaptığı bir ziyaret sırasında  caddenin karşısına geçmek isterken dikkatsiz bir sürücünün çarpması sonucu talihsiz bir şekilde  yaşamını yitirdi. Ailenin diğer bireylerine ne oldu, kim kaldı, kim gitti, bilemiyorum, ama Hacice Abla’nın ölümüne ilişkin bir meseleyi yazımın ilerleyen bölümlerinde yeniden ele alacağım.


 


Mehmet-é Abocımo Bulbul’ün evlerinin arkasında Mahmut-é  Reşan oturuyordu. Mahmut Amca mahallenin muhtarıydı ve halam İmhan ile komşuydular. Kısa boylu,  gözlüklü birisiydi. Bizim evden biraz uzak oturdukları için aileyi yakından pek tanımıyorduk. Hatırladığım kadarıyla liseye giden  iki oğlu vardı.


 


 


Devam edecek...


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]


 


 


 


Önemli not: Bu yazıya konu ettiğim aile veya şahıslarla ilgili bilgisi olanların bildiklerini benimle özelden paylaşmalarını önemle rica ediyorum.

Bu yazı 1617 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum