Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT -19.BÖLÜM

17 Haziran 2017 - 15:17

ARKADAŞIM HALİT
ON DOKUZUNCU BÖLÜM


 


Cımha-é Çavuşanların arka taraflarında Abdulkadır-é Sekavanların evi vardı. Soyadları Özgültekin’di. Oğlu Ali İlkokuldan arkadaşımdı. Kasaplar Çarşısı’nda  meyve sebze satan küçük bir işyerleri vardı. Mütevazi ve dindar bir aileydı.


 


Onların az ilerisinde “Lalek“ diye bilinen Kâhin bir kadının evi vardı. Yaşlı annesiyle birlikte küçük bir evde yaşıyordu. Evlerinin önünde belediyeye ait bir çeşme vardı. Evinde su bulunmayan aileler su ihtiyacını bu çeşmeden karşılıyordu. Fiziki bakımdan gelişmeyen Lalek’in kâhinliği Siverek coğrafyasında herkesin dilindeydi. Onun kâhinliğiyle ilgili birbirinden ilginç şeyler anlatılırdı.


 


Değerli eşyası çalınanlar, geleceğe ilişkin sorunları olanlar, bağlanan kısmetine çare arayanlar ve daha bir sürü sorun ve proplem için insanlar Lalek’ın evine koşardı. Herkesin umarı haline gelen bu kadıncağız cüzi bir para karşılığında kendisine götürülen meseleyi masaya yatırır ve olayı bütün açıklığıyla aydınlığa kavuştururdu. Kendisi konuşamadığı için yaşlı annesi, annesi olmadığı zamanlarda ise ablası ona tercümanlık yapardı.


 


Kimin neyi çalınmış neyi, kaybolmuş bütün bunları ortaya çıkarmak Lalek için hiç de zor değildi. Büyüklerimizin inandığı ve bize aktardıkları bilgiye bakılırsa Lalek’ın yanı başında onunla birlikte yaşayan güya birkaç cini varmış. Bu cinler  yeryüzünde olup biten her şeyden haberdarmış. Hatta sadece yerüstünde değil yeraltındaki bütün hareketlerden de haberi varmış. Bu yüzden Lalek  geçmişten ve gelecekten haberdar olan bu cinleri sayesinde kendisine müracaat eden herkesin sorununa anında çare buluyordu.


 


Öyle ki bir keresinde dayımın silahı anlaşılmaz bir şekilde  ortadan kaybolmuştu. Kaybolan silah yüzünden birçok insan birbirini zan altında bırakıyordu. Annem kaybolan silah yüzünden akrabaları birbirine girmesin diye çareyi Lalek’e gitmekte bulmuştu. Lalek mahallelinin hakkını da gözeterek cinlerini harekete geçirmiş ve onlara silahın akıbetini ortaya çıkarmalarını emretmiş. Cinler  hemen araştırmaya koyulmuş ve bir çırpıda meseleyi aydınlatmıştı. Cinlerin Lalek’e aktardığı sağlam bilgiye göre fazla telaşa ve meraka gerek yoktu. Kaybolduğu söylenen silah kısa bir süre içinde kesinlikle bulunacaktı. Annem bu sevindirici haberle dayılarıma koştuğunda kimse bu habere inanmak istememişti doğrusu.


 


Fakat gel görelim ki Lalek’ın her şeyden haberdar olan cinleri sahip oldukları üstün yetenek sayesinde doğruyu söylemiş ve kısa bir süre sonra silah evde bir bulgur çuvalının içinde bulunmuştu. Anlayacağınız Lalek  Bulgaristan’da yaşamış olan herkesin yakından tanıdığı ünlü Kâhin Baba Vanga kadar işinin erbabı birisiydi. Fakat sahipleri olmadığı için onun bu doğaüstü yeteneğinden bizim devlet büyüklerimiz yararlanmayı akıl edemiyordu. Oysa tarih kitaplarından okuduğumuz kadarıyla Bulgar falcı VANGA’nın mucizelerinden yararlanmak isteyen Rus ve Bulgar Askeri Uzmanlar VANGA’yı koruma altına almış ve onun öngörüsünden fazlasıyla yararlanmışlardı. Kısacası bizim Lalek  en azından Bulgar VANGA kadar bilen ve gören biriydi.Böyle olduğu için de ona sadece Siverek’ten müracaat edenler olmazdı. Uzak diyarlardan gelen ve derdine derman arayan bir sürü insan Lalek’in kapısını aşındırdı her gün.


 


Lalek’ın evine yakın oturan ve mahallemizde herkesin yakından tanıdığı birkaç aile daha vardı. Bunlardan söz etmeden geçmek olmaz. Bunlardan birisi Çavuşanlardan Halit Amca’nın eviydi. Halit Amca kısa boylu, tıknaz birisiydi. Eşi Bedriye Abla mahallede herkesin kendisinden razı olduğu bir kadındı. Rahime, Asiye, Remziye ve Êmış adında dört kızı vardı. Dört de oğlu vardı.  Halit Amca’nın oğlu Mahmut 1978 yılında geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğinde bütün mahalle  yasa boğulmuştu. Mustafa ve Ramazan sanırım benden birkaç yaş büyüktü, Hamit ve Nusret ise birkaç yaş küçüktü.


 


Halit Amca’nın az aşağısında Semerci Mahmut Amca’nın evi vardı. İş yeri Haliliye Camisi’nin oralarda bir yerdeydı. Eşi Hanım Abla gün görmüş bir kadındı. Çocuklarından İhsan’ı hatırlıyorum. Evlerinin geniş avlusunu şemsiye gibi kaplayan asma yaz aylarında üzüme durduğunda sokaktan geçenler kocaman üzüm salkımlarını büyük bir hayranlıkla seyre koyulurdu.


 


Semerci Mahmut Amca’nın evine bitişik Eyyüb’é Cebrailan’ın evi vardı. Eyyüp Dayı’nın Kaleboğazına giden yol üzerinde küçük bir bakkal dükkânı vardı. Burada daha çok demir ve bakırdan yapılmış eski kap kacaklar, lastik ve yün filan satın alırdı. Evlerde lastik ayakkabılar bir yerinden yırtılıp delindiğinde ya da bakırdan yapılma bir kap kacak kazaya uğradığında çocuklar bunları hemen Eyyüp Amca’ya götürür, karşılığında bir avuç şeker,biraz bisküvi ve bir iki tane de sakız alırdı. Eyyüp Amca dükkânında biriktirdiği bu eski eşyaları cüzi bir kâr karşılığında Kaleboğazı’nda iş yeri olan Seyfettin Özgül’e devreder, o da topladığı bu malzemeleri kamyonlarla Gaziantep’te bulunan büyük toptancılara sevk ederdi.


 


Eyyüb’é Cebrailan’ın az aşağısında çocukluk arkadaşım Hasan Kongül’ın babası Salih Amca’nın evi vardı. Salih Amca yüzü asık, son derece asabi birisiydi. Siverek Kalesi’ne yuva kurmuş Delucan Kuşlarıyla bile sorunu vardı. Herhangi bir konuda birisiyle bir şeyler konuştuğunda bir iki kelime etmeden aniden parlar ve kalkıp giderdi. Oysa eşi Yaşar Abla dünya iyisi mülayim bir kadındı. Çocuklarına kol kanat geren, onları koruyan fedakâr bir anneydi. Oğlu Hasan ile birlikte kader birliği yapıp Necmettin abinin desteğiyle 1979 sonbaharında yurtdışına çıktığımızda ailelerimiz birbirine etle tırnak gibi kenetlendiler.Ailelerimiz birbirine öylesine yakınlaştılar ki aralarındaki bu samimiyeti daha sonraları kirvelik hukukuyla taçlandırdılar.


 


Annem ve Yaşar kirvem çocuklarından ayrı düşmüş iki anne olarak en sıkıntılı günlerinde ve yaşamın her alanında birbirine güç ve destek oldular. Gelecek güzel günlere ilişkin birlikte epey hayaller kurdular.  Ne var ki özlem duydukları o güzel günler hiç gelmedi bu iki insan için. Ne ben özlediği hayatı bağışlayabildim anneme ne de Hasan annesini kurduğu hayallerle buluşturabildi. Yüreği güzelliklerle dolu olan bu iki anne sırtlarında yılların hasreti, yüreklerinde dert ve kederin her türlüsüyle ve  bize dostluğa, fedakârlığa ve vefaya dair birbirinden anlamlı şeyler bırakarak göç ettiler bu baki dünyadan.


 


Salih-é Çavuşan’ın Hasan dışında beş oğlu daha vardı: Mustafa, Ramazan, Nezir, Mahmut ve Ömer. Ve İki de kızı vardı: Fatime ve Şükran.


 


Devam edecek...


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda
[email protected]


 


 


Önemli not: Bu yazıya konu ettiğim aile veya şahıslarla ilgili bilgi sahibi olanların bildiklerin benimle özelden paylaşmalarını son dece önemli buluyorum.  





Bu yazı 1592 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum