Siverek Hür Gençlik tarafından 28 Şubat paneli düzenlendi

Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde düzenlenen “Bu Son 28 Şubat Olsun” panelinde konuşan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz, 28 Şubat sürecinde, İrtica ile mücadele diye, İslam ile İslami değerlerle mücadele edildiğini ifade etti

Siverek Hür Gençlik tarafından 28 Şubat paneli düzenlendi
24 Şubat 2018 - 15:58




Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde HUDA PAR Siverek Gençlik Kolları tarafından “Bu Son 28 Şubat Olsun” temalı panel düzenlendi. İlçenin Esmerçayır Mahallesinde bulunan bir düğün salonunda düzenlenen sunuculuğunu Ömer Turan, moderatörlüğünü HÜDA PAR Şanlıurfa İl Başkanı Lokman Yalçın’ın yaptığı panele konuşmacı olarak HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz ve HÜDA PAR Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı eski adayı, Araştırmacı Yazar Avukat Emin Güneş katıldı.

Program Faruk Öztürk tarafından okunan Kur’anı Kerim ile başladı. HÜDA PAR Siverek Gençlik kolları tarafından hazırlanan sinevizyon gösterisinde 28 Şubat sürecinde yaşanan mağduriyetler anlatıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan HÜDA PAR Siverek İlçe Başkanı Abdulrahim Sımak, Türkiye tarihine “post modern darbe" olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izleri bırakan 28 Şubat kara lekesinin üzerinden yaklaşık olarak 21 yıl geçtiğini kaydetti.

28 Şubat sürecindeki dayatmalara dikkat çeken İlçe Başkanı Sımak, “Kızlarımızın başörtüsü taktıkları gerekçesiyle okullara sokulmadığı, Kur’an kurslarının kapatıldığı, dindar insanların horlandığı, dini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, toplumsal korkunun egemen olduğu tarihin adıdır 28 Şubat” dedi.

28 Şubat darbe sürecinin tek bir ayağı olmadığına dikkat çeken Sımak, “28 Şubat süreci, millete yönelik topyekûn bir saldırıdır. O günler kara bir leke olarak ifade edilir ama bu çok yetersiz bir tanım olur. 28 Şubat'ı şöyle tanımlamak daha doğrudur, daha gerçekçidir: 28 Şubat bu millete, bu milletin değerlerine, inancına, kültürüne, geleneğine yönelik topyekûn bir saldırı girişimidir. O açıdan bunu sadece bir kara leke olarak değerlendirmemek gerekir. Çünkü birden çok saç ayağı olan ve adeta bu milleti millet yapan ana değer olan aziz İslam'ı hayatın içinden silme operasyonudur. Seküler bir anlayışı bu millete dayatma girişimidir. Bunun tek bir nedeni yoktur. Bu darbe, askeri ayağının ötesinde bir kurumlar diktatörlüğü şeklinde karşımıza çıkmıştır. Maalesef 1000 yıl süreceği söylenen bu lanetli süreç tarihin kokuşmuş çöplüklerine atılırken, bu süreçte mağdur edilenlerle ilgili olumlu bir gelişme yaşanmamıştır. Halen cezaevlerinde 28 Şubat mağduru yüzlerce kardeşimiz vardır. Umudumuz odur ki inşallah en kısa zamanda bu lanetli sürecin yaşattığı mağduriyetler son bulur” dedi.

Panelde ilk söz verilen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz, 28 Şubat’ın başlama sürecine değinerek “İnşallah bu son 28 Şubat olur. Bu zulüm biter ve sadece tarihte anılır bir hale gelir. Sonrasında gelenlere de ibret olur. 28 Şubat süreci ismi üzerinde bir süreçtir. Sadece bir anda olmuş, bitmiş bir olay değildir. Resmiyetteki ismiyle 28 Şubat post modern darbesidir. Kime darbe; dindarlara darbe, Müslümanlara darbe, İslami yaşama bir darbeydi. Toplumun İslami yaşama isteğine bir darbeydi. Toplumda her alanda, sokaktan tutunda, onların deyimiyle kamusal alana kadar her alanda İslami yaşamın nüveleri kendini göstermeye başladığı bir dönemde, bundan rahatsız olanlar değişik bahanelerle bu görünürlüğü yok etmek istediler. Üniversitelerde, başörtülülerin sayısı artmaya başlamıştı. Sokakta İslami kıyafetle gezenler ya da İslami yaşamın belirtisini üzerinde taşıyan insanların sayısında artma olmuştu. Camiye gidenlerde artma olmuştu. Sokakta, çetelerin eline düşen çocuklar, uyuşturucu bataklığına düşen, o dönemin modern oyunları olan atari salonlarına gidip de değişik çetelerle irtibat kuran çocukların yönü camiye dönmeye başlamıştı. O çocuklar artık yankesicilerin, hırsızların sokaktaki torbacıları olmaktan kurtarılmış, camilerde İslami yaşamı, abdesti, namazı, orucu, dini ve İslami değerleri öğrenen bir toplum, bir gençlik haline gelmeye başlamıştı. Bütün bunlar 28 Şubat sürecini başlatanları rahatsız etti. Kendilerine kılıflar aradılar”

28 Şubat sürecinin sadece askerlerle ilişkilendirilmesinin yanlış ve eksik bilgi olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “28 Şubat süreci, İslam'la ve İslami değerlerle topyekûn bir mücadele sürecidir. Bu topyekûn mücadele sürecinde, el birliği içerisinde laik, seküler kafaya sahip olan, Kemalist sistemin bekçiliğini yapanlar bu süreci başlattılar. Sistemin kendisi buna müsaitti. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti kurulurken üzerine bina edildiği temel, Osmanlı'dan miras aldığı temel değildi. Batılı, Laik, seküler değerlerle inşa edilen bir devlet yapısı vardı, bir devlet sistemi vardı. Ve bu devlet özellikle ikinci meclis döneminde, birinci meclis dönemi değil. Çünkü 1921 Meclisin Anayasası'nda Devletin dini İslam'dır yazıyordu. Birinci meclisin Anayasası'nda Türk, Kürt, Arap Laz farkı yoktur. Herkes temsil ediliyordu. Ama İkinci Meclisten sonra 1924’ten sonra devlet, Lozan'dan sonra ki süreçte İngilizlerle Fransızlarla batılılarla bu işin yöneticisi olan kurtuluş mücadelesinde öne çıkan, bu rolü üzerine alan insanlar anlaştılar bunlarla. Sizin topraklarımızı işgal etmenize gerek yok. Sizin istediğiniz batılı değerlerse, biz bunu kendimiz yapacağız, İslami terk etmekse biz kendi elimizde yapacağız. Ama siz Yeter ki bu topraklar İdaresini bize verin. Bu şartlarda devir aldılar ve sistemi bu laik, seküler, İslam düşmanı zeminde, ırkçılık temelinde inşa ettiler. Her tarafa, bütün yasalara, anayasaya sonraki gelen dönemlerde de bu pekiştirildi.”

Cumhuriyet Halk Partisi ilkelerini, rejimin temel ilkelerine dönüştürüldüğüne dikkat çeken Yılmaz, “ Devletin temel ilkeleri, Kemalizm’in ilkeleri haline geldi ve onların herhangi birisinin tehlikeye girmesi, herhangi birisi için eleştiri yapılması, toplumda buna karşı bir duygunun oluşması rejim için tehdit kabul edildi. Devlet, İslami yaşamı, İslami yaşamın toplumda hâkim olmasını, yayılmasını, dindarlığı kendisi için tehlikeli görmeye başladı. Milli Şef döneminde de bunu tesis etmek için yüz binlerce insanımızı, Müslüman’ı katlettiler. Sadece Türkiye'nin batısında değil, doğusunda, her tarafında bu sistemi oturtmak için seküler, laik anlayışı tesis edebilmek için bütün âlimlerimizi, şeyhlerimizi darağacına gönderdiler. 28 Şubat'ı doğru anlayabilmek için bu geçmişe gitmek lazım, sistemi tanımak lazım. Biz sistemi tanımazsak, 28 Şubatlar bir daha gelir. O zihniyet bir daha karşımıza çıkacak. 28 Şubat’la hesaplaşacak bu darbeci zihniyeti ortaya çıkaran yapıyı, dinamikleri iyi teşhis etmek lazım ve ona yönelik çalışma yapılması lazım”

28 Şubat darbecilerinin yargılandığı davaya vurgu yapan Yılmaz, “ Sadece 60 tane general darbeyi yaptı diye ceza vermek veya ceza istemekle darbecilerin sonu gelmez. Bu zihniyet bitmez. O nedenle üreten bataklığı yok etmek lazım. Devleti, sistemi İslam’la barıştırmak lazım. Eğer bu devlet bu sistem İslam’la barışmazsa İslam'ı kendisi için tehdit görmeye devam edecektir. Şu an 28 Şubatçıların mahkemelerde yaptığı savunmayı görseniz, bunlara dayanıyorlar. Geçen hafta 12 - 16 Şubatta ben oradaydım. 28 Şubat davasının duruşması vardı, müdahil avukatı olarak girdik. Adamlar bunu söylüyor. Darbeciler diyor ki, Biz görevimizi yaptık. İç hizmet kanunu bize bunu söylüyor. TSK’nin iç hizmet kanunu var diyor. Anayasa bize bu görevi veriyor. 12 Eylül sonrasında oluşturulan yönetmelikler bize bu görevi veriyor. Bize diyor ki irtica ile mücadele edeceksiniz. İslam’ın adını irtica koymuşlar, kendi gericiliklerini örtmek için Müslümanları gerici ve irticacı diye damgalıyorlar. İrtica ile mücadele diye, İslam ile İslami değerlerle mücadele ediyorlar”

Yılmaz’ın konuşmasının ardından konuşan Araştırmacı Yazar Emin Güneş, 28 Şubat sürecini iyi tanımak gerektiğini belirterek, ““28 Şubat bir darbedir, dolayısıyla darbeler tarihimizin bir parçasıdır. Türkiye kuruluşu itibarıyla bir darbe sonucu meydana getirilmiştir. Hatırlayın, Sultan Abdülhamid'i; Siyonistlere, Filistin'de toprak vermemesi üzerine, Siyonizm bir darbe ile Abdülhamit’i tahttan indirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu 1908 yılında Kuzey Afrika'nın tamamına yakın topraklarına hakim iken, Balkanlar’da var iken, bugün üzerinde savaşlar yapılan adına devlet dediğimiz yerlerin hiçbiri bağımsız bir devlet değilken, Osmanlı’nın bir parçasıyken, 1909 ile 1911 yılları arasında Kuzey Afrika’yı kaybettik. 1914-1918 yılları arasında da Anadolu'da bir avuç toprağa sahip olduk. Lozan anlaşmasıyla Siyonizm, küresel Siyonizm, Emperyalizm İslam Devleti'ni yıktı ve yerine kendi kuklası olacak, onun hüküm ve tasarrufu altında olacak, onun talimatlarıyla yönetilecek, hatta bir rivayete göre dünyanın ilk Yahudi Devleti Türkiye Cumhuriyeti ismiyle bir devlet kurdular. Bu devletin teminatı olarak anayasaya bir madde koydular. Bir daha İslam geri dönmemesi için Laiklik diye tarifi olmayan bir madde koydular. Dikkat edin bütün darbelerin arkasında Jakoben bir yaklaşımla hareket eden ipleri NATO'nun, Gladio’nun elinde olan askerler vardır. Ve yine dikkat edin darbe süreçlerinde, benim yaşadığım kısmını söylüyorum, ben 12 Eylül darbesini yaşadım, 6 Eylül mitingindeydim. O mitinginde en çarpıcı olan şuydu. Belki sizde Google'da aratarak bulabilirsiniz. O gün merhum Erbakan Konya'da bir miting düzenlemişti ve Kudüs'ün maketi yapılmıştı. O Siyonizm’e bir meydan okumaktı. O Kudüs'ün özgürlüğü mücadelesiydi. Ondan dolayı 6 gün geçmeden darbe yapıldı. Darbenin arkasındaki ülke itiraf etti, bizim çocuklar darbe yaptı diye, yani onlar yerli darbeler değil asker burada iktidara geldi değil, emir ve talimatla direkt Erbakan Hoca iktidardan uzaklaştırıldı, darbe yapıldı. 28 Şubat yine Erbakan hocanın dönemde yapılmış bir darbedir. Bunun sebebi merhum Erbakan Hoca, Türkiye'ye Siyonizm’i tanıtan kişidir. Siyonizm tehlikesine dikkat çeken kişidir. Azıcık onu takip edenler bilirler hemen hemen her konuşmasında Theodor Herzl ve Emanuel Karasu’ya dikkat çeker. 15 Temmuz’un arkasında da aynı güç vardır. Belki o zaman iktidarda Erbakan yoktu ama onun düşüncesi giderek güçlenmeye başlamıştı. O düşüncenin önünün kesilmesi gerekiyordu.”

28 Şubatların bitmesini Siyonozm’in bitmesi ile ilişkilendiren Güneş, “28 Şubat'ın bitişi ne zaman mümkün olur? Ne zaman son 28 Şubat olur? Çok açık ve net söyleyeceğim. Filistin özgürleştiği zaman, İsrail o topraklardan sökülüp atıldığı zaman, son 28 Şubat olur. İsrail mahza kötülüktür, bizatihi şerdir, şerden hayır gelmez. Dolayısıyla onun kökünden sökülmesi gerekir. İsrail Tedavisi mümkün olmayan kanserdir. Dolayısıyla bizim Genelkurmay başkanlarımızı Ağlama Duvarı önünde görüyorduk. Bu yüzden bu darbelerin, 28 Şubat'ın, 12 Eylül’ün, 15 Temmuz’un, 1960 darbesinin, İsrail’den, Siyonizm’ den küresel Emparyalizm’den bağımsız düşünülmesi mümkün değildir.”

28 Şubat mağduru Yusufilerin halen cezaevinde olduğuna dikkat çeken Güneş, “Bugün Zindanlarda kardeşlerimiz var, Yusufiler var. Peki, neden bu ortama rağmen neden Müslümanların iktidar da olduğunu bildiğimiz eve söylememize rağmen neden bu Müslümanlar halen zindandadırlar. Düşünün sosyal medyada bir minibüste bir şehit annesinden 2.5 lira isteniyor. Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bütün hükümet yetkilileri herkes duyuyorlar. Sizde takip ediyorsunuz biz aylardır Mazlum- Der öncülüğünde her yerde basın açıklamalarıyla cezaevi önlerinde, medya üzerinden kıyamet koparıyoruz, fırtınalar estiriyoruz, kimsenin umurunda değil, kimse duymuyor. Sebep, laiklik tehlikededir dememek için, batıya bağlılığın taahhüdü için, bizim zindandaki Yusufilerimiz bir nevi rehine halindedir. Batılılar diyor ki onları bırakırsanız kıyamet kopar. Bu insanlar biz öyle zannediyoruz ki zaman zaman biraz öncede Vtl’de bir ablamız diyor yeniden yargılanma olsun benim çocuğum suçsuz. İşte yeniden yargılamanın bir türünü yaptılar. Yargıtay’da, 16. Ceza dairesinde Hizb-ut Tahrir dosyası önlerine gitti. Normal şartlarda derhal tümüne beraat verilmesi gerekiyordu. Neden, çünkü hepimiz biliyoruz ki Hizb-ut Tahrir ile silahın, örgütün, terörün bir alakası yok. O insanlar hilafeti istiyorlar ve şiddete karşılar. Kendilerinin beyanlarına göre bir üyelerinin eline silah almasını kendi beyinlerine doğrultulmuş gibi bir tehlike olarak görüyorlar. İngiltere'de legal bir partiler, Endonezya'da Ana muhalefet partisidirler. Dünyanın hiçbir yerinde de terör örgütü değillerdir. FETÖ kumpasları ile silahlı terör örgütü olarak tanımlanıyor ve kararlarda da öyle söyleniyor. Her ne kadar silahlı bir eylemleri olmasa da silahsız silahlı terör örgütüdür. Bu şartlarda bu insanlar ceza aldı mı ? aldı. Ve inanıyorum ki bu şartlarda dosyalar yeniden yargılanma amacıyla önlerine gelse belki ağırlaştırarak ceza verecekler. Ben yeniden yargılamadan bir şey beklemiyorum. Çünkü zihniyet değişmemiş. Çünkü Bürokrasi hala İslam düşmanlarının elindedir. Bürokratlarımız yok, zamanında önlerini kesmişler, biçmişler. Bırakın bürokratı, üniversitelerde akademik ortalamalarda, yargıda yükseleceklerini; kebapçılara kadar, ayakkabıcılara kadar, esnafa kadar hepsini fişlediler ve önlerini kestiler. Dolayısıyla bürokrasi halen küresel Siyonizmin kontrol ve denetimi altındadır” dedi.

Panale Şanlıurfa’dan katılan 28 Şubat mağduru Pakize İlhan 28 Şubat sürecinde yaşadığı zulümlere dikkat çeken yaşadıklarını anlattı.

Panel misafirler tarafından sorulan soruların yanıtlanmasının ardından sona erdi.

www.siverekgenclik.com

FOTO GALERİ

MOBİL İÇİN VİDEO


Bu haber 2893 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Siverek'te feci kaza 3 ölü, 6 yaralı
Siverek'te feci kaza 3 ölü, 6 yaralı
Siverek Hür Gençlik Gazze için yürüdü
Siverek Hür Gençlik Gazze için yürüdü