Şair Mehmet Ragıp Karcı ile Özel Röportajımız

Siverekgenclik.com yazarı Eğitimci-Yazar Mustafa Karadağlı, Siverekli Şair ve Yazar Mehmet Ragıp Karcı ile şahsiyeti ve sanatı üzerine Ankara'da uzun bir röportaj gerçekleştirdi.

Şair Mehmet Ragıp Karcı ile Özel Röportajımız
28 Nisan 2016 - 06:21

Hop Köyü'nden Şiir Gecelerine Uzanan Bir Hayat Mehmet Ragıp Karcı Siverekgenclik.com yazarı Eğitimci-Yazar Mustafa Karadağlı, Siverekli şair ve yazar Mehmet Ragıp Karcı ile şahsiyeti ve sanatı üzerine Ankara'da uzun bir röportaj yaptı.

- Sayın Karcı, bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

-1945 yılının Haziran ayının 14 üncü günü doğdum. Babam Terzi Reşat Karcı'dır. Ailemin sanırım beşinci kuşağıyım. Büyük dedelerim Hop köyünde Alay beğleri adıyla tanınır. Benim dedem Dellal Emin adıyla bilinir. Dellal deyimi bir meslekten ziyâde, bir durumu ifade eder. Devletin vergi toplama geleneği ile ilgili bir eminlik müessesesiyle ilgilidir. Ticaret erbâbının özellikle müzayede sırasında satımı gerçekleştiren esnaftan alım satım vergilerinin emanete alınması kurumudur. Ayrıca Kar eminliği de ailemin uhdesinde olduğu için dedemin Karcı soyadı da buradan gelmektedir.

İlk ve ortaokulu Siverek'te okudum. Lise hayatım maceralıdır. Önce Erzincan Askerî Lisesi'nin ikinci sınıfında iki yıl üst üste sınıfta kalarak belge aldım. Belge sınavına çalışırken bir müddet Kayalı köyünde (Hadro) bir yıl sonra da Siverek merkezde Şâir İbrahim Rafet İlk Okulunda vekil öğretmenlik yaptım. Hadro'daki öğretmenlik günlerim en aziz ve huzurla özlediğim hatıralarımdır. Ortaokul sıralarında Tarih öğretmenimiz Zeki Sönmez'in teşvikleriyle gizli gizli, arada açık açık kitaplar okudum. Bunların zihnimi ve gönlümü en ziyâde meşgul edenleri Hz. Ali cenkleri, Hayber Kalesi Cengi, Şahmeran hikâyeleri gibi olanlardır. O sıralarda elimizden düşürmediğimiz Mahmut ile Nigar, Kerem ile Aslı, Karacaoğlan, Emrah ile Selvihan destanları da sanırım benim şiir haznemi çeşitlendiren ve yatkınlığımı besleyen kitaplar olmuştur. Orta Okulu bitirdiğimde ünlü Fransız yazarı Stendhal'in bir iki kitabını okumuştum. Aklımda kalanı Kırmızı ve siyah'tır.

- Edebiyat aşkınızın kaynağı nedir?

Edebiyatla ilişkim aşk düzeyinde değildir. Zaten edebiyat aşkı deyimi de mâkul bir deyim de değildir. Edebiyatla ilişkimin belki sıklığından söz edilebilir. O da becerebileceğim bir başka alanı bulamayışım olabilir. Şöyle özetlenebilir. İnsan söylemek üzere yaratılmıştır. Bu durumunu bir sürü yolla eyleme dönüştürebilir. Siyaset, ilim v.s. Bu yolların zahmeti olduğu kadar, sonucunda dünyevî bir geliri hedeflemesi veya iktisap imkânı bulunduğu için heveslisi de çoktur. Edebiyatın ise işin sonucunda maddi bir neticesi her zaman umit edilemez. Ümit edildiğinde ise zaten sanat olmaktan çıkar, adına zenaat denir. Ülkemizde zenaat ehli çoktur. Rabbimizden bu vadide bizi imtihan etmemesini dileriz.

- İyi bir bağlama ustası olduğunuzu tüm sanatseverler biliyor. Hatta "Türkü Dinleme Kılavuzu" isimli ilginç bir kitabınız bile var. İnternette dolaşırken, Alevi Dedesi Ragıp Karcı, tanımından bahseder misiniz? Bunun kaynağı nedir?

Ustalık ayrı bir iş; bir işi ustaca yapmak ayrı. Ben sazın ustası olamadım. İcrasını ustaca yapmaya çalıştım. Mesleğim veya zenaatim olmadığı için şimdilerde marjinal tesmiye edildiği üzere kendi dairemden bir adım dışarı atmadan icra ettiğim bir meşgaledir. Bu meşgalenin bana kazandırdığı ise bu aletle icra edilen sözlerin arkasında, beşerde var olan mâverânın ihata ve bu kuşatma sonunda ortaya çıkan trajedyanın kafama ve kalbime dank etmesidir. Türküleri dinlerken sözlere giydirilmiş ahengin kelamın üzerinden çekip alındığında ortaya çıkan manzarayı hayal etmeyi öneriyorum. Müziği bırakın en kısa yoldan Siverek türküsü: “ Minareden at beni /in aşağı tut beni/ Beni sana vermezler/ Sevdiğim unut beni” İmkansızın bu kadar fasîh ve derin bir hüzünle anlatıldığı bir metin bulunabilir mi? Türkülerin nasıl dinlenmesi gerektiği ile ilgili bir iç muhasebe macerası denebilir kitabıma. Muhatabı da sadece aydınlardır: Üzerinde yaşadıkları toprağın neyi taşıdığını ve her an göz göze geldikleri insanını içinde hangi cehennemlerin yanıp yanıp söndüğünü az da olsa idrâk etmelerine yardımcı olmak içindir.

Alevî dedeliği meselesi garip bir maceradır. Bir Alevî cemi öncesi cem âdâbıyla ilgili olarak bir iki söz etmem sonucunda, Alevî zannedilmemle ilgilidir. Temeli bir yakıştırmadır. Biraz da TRT'de Kameraman olarak çalışırken, kameramanlık dışında bir makam talebime karşı tedbir olarak üzerime yapıştırılmış bir yaftadır. Bu ithamı da Alevî tabirinin imâ ve ihtar ettiği isimden dolayı da red gibi bir itirazımız yoktur. O'nun hürmetine alıp başımızın üzerinde taşırız. Ancak dede'lik müntesiplerince mübarek bir makam ittihaz edildiği için öyle bir makamı kabul etmekten de hayâ ederiz.

- Aileden gelen derin bir folklor birikiminizin olduğu herkeçe malum, Osmanlıcayı babanızdan öğrendiğinizi belirttiniz. Peki Osmanlıca bilmek size ne kazandırdı? Entelektüel olmak için Osmanlıca şart mı? Neden Osmanlıcaya bu kadar önem veriyorsunuz?

Aileden gelen folklorik birikim derken Siverek'le ilgili bilgilerimden söz ediyorsanız, her Siverek'li gibi benim de toprağımın deyimleri, sevda sözleri, hattâ tabirimi mazur görün sövme sözlerini bile aziz bir hatıra olarak sakladım. Elimde Siverek'le ilgili birçok deyim ve söz vardır. Eşimle bazı tespitleri bile o kelime ve deyimlerle yaparız. Bu durum beni toprağımdan uzakta da olsam, sıla-yı rahm üzere olmamı sağladığı için diri kalmama yardım ve yataklık ediyor.

Osmanlıca meselesi önemli bir meseledir. Sebebi şudur: Osmanlıca dediğimiz dil bir lisan olmaktan ziyâde bir medeniyet idrâkini ima ve ihtar ettiği için önemlidir. Hiçbir lisan konuşulduğu kavmin dininden mücerred olarak düşünülemez. Osmanlıca sadece kelimeler manzumesi olarak bile bizim hangi dine mensup olduğumuzun beyyinesi olarak karşımızda durmaktadır. Osmanlıca sadece Türkçe değildir. Hem Arapça’dır, hem Kürtçe’dir, Hem Lazcadır, hem Zazacadır. Hatta ihâta ettiği bütün kavimlerin payı ve emeği olan bir hayat macerasıdır. Sayamadıklarımızı da hesaba katarsak yaşadığı en az bin yıllık hercümercin hamûlesidir. Bu macera bu topraklar üzerinde yaşayan insanların edeniyet idrakini besleyecek irfanı mündemiç olduğu için önemlidir. Entelektüel olmak için şart olup olmadığının cevabı da sanırım bu anlattıklarımın içinden çıkarılabilir. Çünkü aydın dediğimiz insan toprağa dikilmiş, ancak beslenmek için topraktan emeceği dudağı olmayan bir kuru dal değildir.

- En son sayın milli eğitim bakanının talimatıyla Siverek’teki bir okula isminiz verildi. Böyle değerli hazinelerimizle de ilk kez tanıştı Siverek halkı; peki bugüne dek neden Sayın Mehmet Ragıp Karcı'yı tanımadık?

İltifatınıza teşekkür ederim. İnsan insanın aynasıdır. Bende zannettikleriniz aslında kendi aynanızda gördüklerinizdir. Aslında ben de şaşırdım. Nabi beyle arasıra görüşürüz. Makam sahibi olmadan önce çok daha sık görüşürdük. Çocuklarımız bize amca derler. Bir zamanlar "Gelişme" diye bir dergi çıkarıyorlardı. Lutfedip beni de aralarına yazar diye sayarak aldılar ve öyle bir macera da yaşadık. Ancak Devlet kapısı soğuktur. Kapının arkasındaki insanlar ne kadar sıcak olurlarsa olsunlar kapı soğukluğunu hissettirir. Ben de o kapının tokmağını çalmayı beceremem. Bu yüzden Milletvekili ve bakan olduktan sonra açıkçası ben ihmal ettim. Ancak asıl azmaz bal kokmaz meseli fehvasınca bir perşembe günü beni arayıp haber verdi. Bu lutfe layık mıyım bilmiyorum. Rabbim liyakat ihsan eylesin. Oysa Siverek'te çok daha değerli insanlar vardı. Ne yapalım? Tanınma meselesine gelince, ben Siverek'e uzun zamandır uğrayamadım. Bir sürü maddî sebebi var: Meşhur meseldir "canım cennete gitmek istiyor da günahlarım bırakmıyor" Bunu nasıl yorumlarsınız bilmiyorum.

- Ragıp Karcı şimdi ne yapıyor? Emekli oldu gerçi , gerçekten de sanat ve edebiyattan da emekli oldu mu? Yeni bir çalışma var mı? Ragıp Karcı hiç emekli olmayacak mı?

Kameramanlıkla başladığım TRT hayatımı en son Belgesel Yönetmenliği ile tamamladım. Emekli olduktan sonra da kendi hesabıma Valiliklere, Kültür Bakanlığı'na belgeseller hazırladım. Geçimimi bir müddet böyle sağladım. Yine de bir takım projeler hazırlıyorum .Bürokrasinin bazı yanlış ve tehlikeli alışkanlıklarından vaz geçmesini beklerken yaşlanıyoruz. Elimizdekilerin ne olacağını bilmiyorum. Edebiyattan emekli olmak, edebiyatı bir meslek olarak icra etmekle mümkündür. Benim mesleğim değil edebiyat, belki bir alışkanlık veya söylemek istediklerimi ifade için başka bir yol bilmediğim için kullandığım bir yol olarak düşünmek gerekir. Yâni ben edebiyatçı değilim. Edebiyatla geçinmiyorum. Edebiyatla geçinmenin yolları vardır. Önce sizi yalan yanlış tanıtacak bir etrafınız olacak. Siverek tabiriyle önce siz birilerinin tırşıkçısı olacaksınız, sonra da birileri sizin tırşıkçınız olma umudunu taşıyacaklar ve yalanınıza olanınıza kefil olacaklar ve geçineceksiniz. Ayrıca hep ortalıkta olacaksınız. Benim işim olmadı bunlar aziz kardeşim Mustafa. Yazmayı kast ediyorsanız elbette yazmaktan emekli olmak diye bir şey olamaz.

- Edebiyatta birlikte çalıştığınız ünlüler kimlerdi? Bu ünlülerle ne tür bir dostluğunuz vardı? Bize bunlarla ilgili ilginç anılarınızı paylaşır mısınız?

Önce tabiri düzeltelim: Ben edebiyatçı olmadım. Abartarak söyleyeyim bazen çatlayacak kadar merak ettim ebediyatı. Edebiyatın kendisi irfâni, ahlâkî ve hattâ uhrevî bir mânâyı ifade eder. Öyle bir cadde düşünün: Bu caddenin üzerinde cevelan eden bir sürü insan olacaktır. O caddenin idrâkine ve hakikatine varmak için ya o caddenin boş olduğu zamanı kollayacaksınız yâhut bir kenara çekilip gelip geçenleri seyrederken ayak izlerinin arasından o caddenin hakikatini kollayacaksınız. Yalnız olan insanlar kabiliyetlerine göre o caddenin toprağında yakaladıkları memeden emdikleri kadar idrak sahibi olurlar. Benim öyle bir şansım oldu. Ancak yukarıda dede’lik diye ifade edilen itham ve bir de kavmiyetimle ilgili olarak üzerime çullanan edebî iktidarı ellerinde tutanların ayakları altında ezilmektense kenarda kalmayı daha uygun buldum. Meselâ ilk şiir kitabım benim haberim olmadan basıldı.

- Necip Fazıl’ın size söylemiş olduğu bir sırrı var mı gerçekten?

Necip Fazıl'ın çok yakınında olanlardan biri olduğum doğrudur. Ancak internette gezinen bilgi hem yanlıştır, hem bana da üstada da iftiradır. Anlatıldığına göre üstad ölmeden önce beni çağırmış ve bir sırrı benim kulağıma fısıldamış. Bir kere böyle bir şeyin olması maddeten mümkün değildir. Ölecek bir adam kendi sırrını kendine bağlı olan birinin kulağına fısıldamaktansa kendisiyle birlikte götürür. İkincisi tâ Ankara'dan bana o Siverekliyi bulun demesi için atır ortaya çıkma ihtimâlinden korktuğunu ifade eder ki, bu da Necip Fazıl gibi bir adama yakıştırılabilir mi? Bu iftira bize cemaatin bir dergisinde çalışan genç bir gazetecinin belki aklınca iltifatı veya iftirasıdır. Geçelim. Üstadla aramızda bir hizmetle ilgili böyle aramızda kalan bir olay var, ancak bu bir sır değil. Gerçi bilen hiçbir kişi vardı, ancak hizmetin ne olduğu konusunda bilgileri yoktu. Bilen iki kişi ise rahmetli oldular. Durum budur.

- Siverek'te daha da anlatılmakta olan "biyo hendi herı dımmıli nızano" (eşek kadar ama zazaca bilmiyor) esprisinin kökenini anlatır mısınız?

Bu durum hem benimle hem de benden önce Hadro’da öğretmenlik yapmış olan Necati Aydoğdu ile dışarıdan gelen Zazaca bilmeyen bir öğretmenle Ali Sürek'in annesinin arasında geçen bir konuşmadır. Hadro’da bulunan ilk okula o zamana kadar Zazaca bilmeyen öğretmen gelmediği için Xaltiyâ Eme’nin hatırını sorduğu öğretmenin cevap verememesi üzerine, Zazaca bilmediği söylenince hayret ve heyecanla söylediği sözdür.

- Uzunca bir aradan sonra Siverek Belediyesinin daveti üzerine memleketiniz Siverek'e dönüş yaptınız. Gözlemlerinize göre Siverek'te gözünüze şehircilik ve zihniyet açısından ilişen bir değişim var mı?

Belediye hakikaten hakkımız olmadığı kadar büyük bir kadirşinaslık örneği gösterdi. Sağolsunlar. Allah itibarlarını ve izzetlerini arttırsın. Benim Siverek ile ilgili olarak tâ baştan beri ihtirâzî sınırlarım vardır. Siverek'i il yapma Derneğinin başkanı Aziz Koçali Aymaz kardeşimin gayretlerini minnet ve teşekkürle karşılamakla birlikte Siverek'in tabii yapısının bozulacağı endişesini hep taşıdım. Siverek'in sahipsizliği aslında Siverek'in Allah tarafından verilmiş bir nimetiydi. Gezip dolaştığım hiçbir yerde şehir yapılaşmasının Siverek kadar insanlarını birbirine yakınlaştıracak bir ihtimama sahip olduğunu görmedim. Şehir yapısının bozulmasından ve özellikle hatırladığım kadarıyla on-on iki çeşit üzümü olan bağlarımızın talan edilmesi endişesiyle, il olsa bile il merkezinin Karacadağın Karabahçe bölgesine yeniden inşa edilmesini hayal ettim. BU gelişimde bağlarımızın talan edilmesine şahit oldum. Şehir ise Siverek'in âlâmet-i farîkası olan Şeytan Küçesi'nin, Gümrük Hanı'nın, Cıncıklı Hamam'ın hem imar hem de ihyâ edildiğini gördüm. Takdir makamında değilim, ancak hayranlığımı ve teşekkürlerimi buradan bu vesileyle ifade etmeye imkan verdiğiniz için size de minnetlerimi bildiririm. Nasip olur bir daha gelirsem daha bir çok yerleri de gezmeyi hayal ediyorum.

Şehircilik elbette imar ve inşayı ifade eder, ancak kültür dediğimiz şey şehirlerin imar taşına ruh katan hassasiyetlerdir. Bundan önce geldiklerimde açıkça söylemek gerekirse bu mânâda bir hareket görmek nasip olmamıştı. Bu dönem belediyenin gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla irfânî bir çizgi üzerinde meselelerin ele alınmaya başlanmış. Başarılar ve hayırlar dilerim.

- Sizi Siverek'ten uzak tutan neydi? Anlattıklarınız tamamen bir özlem taşıyor; Siverek'in mutfağı, kültür yapısı, endemik bitki türleri, ilginç aşk hikayeleri, ilginç zulüm hikayeleri, ilginç aşiret yapılanmaları gibi kavramlar sanırım edebiyatınızın da temel taşlarını oluşturuyor. Aslında şiirleriniz incelendiğinde Siverek kokuyor, peki neden Siverek'e bir dönüş olmadı?

Siverek'e dönmemenin kasıtlı bir sebebi yok. Geçim derdi diyelim isterseniz. İşaret ettiğiniz hikâyeler toplumumuzun her yerinde yaşanılan hayatlar. Bu hayatlar insanoğlunun gelişmesini sağlayan iniş çıkışlar. Edebiyat dediğiniz iş bu hayatları anlatırken, yaşayanları telaşa kaptırmadan, paniğe sürüklemeden, hayata küstürmeden gönüllerine emdirmek. Sanatçı toplumu irfan memeleriyle emziren bir ana gibidir. Bu idrâk ise öğretmenlerin mesleğidir. Öğretmenlik sanatçı yetiştiren topraktır. Suyu ise kendi içinin kanıdır.

- Bir edebiyatçı olarak daha önce hiçbir edebiyat eleştirmeninden duymadığım ilginç bir Leyla ile Mecnun kasidesi eleştirinize şahit oldum. Bize Leyla'nın haksızlığa uğramışlık hikayesini anlatır mısınız? Ya da bu türdeki şiirlerde kadına bakış açısını anlatır mısınız?

Anlattığım hikâye Türkü dinleme kılavuzu adlı kitapta ele alınmaya çalışıldı. Uzun meseledir.

- Bu tür sohbetlerle sizi yeni nesillere aktarmak istiyoruz. Yeni nesilde eksik bulduğunuz bir yön var mı? Hiç "şu zamandaki gençlere yazık, çok yazık" dediğiniz oluyor mu?

Ben kendimle ilgili olarak her gün yazık çok yazık demekten, açıkçası yeni neslin eksiklerini görmeye vakit ve tâkat bulamadım. Aslında hem gençlere hem ihtiyarlara yazık.

Siverek'teki sanatseverlere ve yerel yöneticilere bir mesajınız var mı?

Zehirlenerek öldürülen Emevî halifelerinden (aslında Sultan) ikinci Ömer diye de anılan Ömer Bin Abdulaziz vazifeye başladığında İslam mülkünde enflasyonun yüzde beş yüze ulaştığı rivayet edilir. Görevinin ikinci yılının sonunda İslam mülkünde zekat verilecek fakir bulunamaz. Nasıl başardın bu işi diye sorduklarında şu cevabı verir: Allahla aramızı düzelttik. Her işin başı Allah ile aramızı düzeltmek.

-Bize tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mı? Ragıp Karcı ne okur?

Ahmed Efendi'ye hâni'nin Kürtçe Divânı bulunup okunabilir. Abdurrahman-ı Cezîrî'nin divanı da bulunup okunabilir. Bu iki kitap da Sultan Abdülmecîd'in fermanı ile tab'edilmiştir. Cemil Meriç, Sezâi Karakoç, Necip Fazıl, Kemal Tahir, Dücane Cündioğlu, Sabahattin Ali, aklıma gelenlerdir. Ben şimdilerde Hafı-i Şîrâzî ve Mevlâna Celaleddin'in Divanlarını okuyor ve kendi şiirimden şüphe etmeye başlıyorum. Okumanın yanında meselâ Kavus ağa, Ahmed-i Cizrâvî, Mehemmed-i Cizrâvî, Meryem Hanım'ın bir şekilde kaset, cd bulunup dinlenmelidir. Türkü de önemli bir gelişme ve kültür sahasıdır.

Nasihat gibi oldu. Sadece kendime ettiğim tavsiyeleri olarak sayınız. Yoksa sizlere ve aziz hemşerilerime nasihat bâbında okuma ve dinleme nasihatlerinde bulunmaktan edep ederim. Selam.

www.siverekgenclik.com


Bu haber 5286 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Siverek'te ASM'den hırsızlık yapan 2 şüpheli tutuklandı
Siverek'te ASM'den hırsızlık yapan 2 şüpheli tutuklandı
Malatya'da 4,3 büyüklüğünde deprem
Malatya'da 4,3 büyüklüğünde deprem