HASTA VE HASTA YAKINLARI BU SÖYLEŞİYİ DİKKATLE OKUMALI

RÖPORTAJAvukat Zekeriya Naryaprağı abimiz ile röportajlarımıza devam ediyoruz.Bu haftaki konumuz "Sağlık personelinin uygun olmayan tedavi, tıbbi müdahele ve sevkte karşılaşabileceği yaptırımlar" nelerdir.

HASTA VE HASTA YAKINLARI BU SÖYLEŞİYİ DİKKATLE OKUMALI
21 Şubat 2012 - 22:33

Sayın Naryaprağı, iyi
dileklerimle merhaba demek istiyorum.



Sayın Uğurlu, sağ olun



Sayın Naryaprağı,
öncelikle sağlık personelinin mesleki anlamda sorumluluklarını genel
çerçevesini çizebilir miyiz?



 



Elbette Sayın Uğurlu,



 



        Uluslararası anlamda kabul gören tıbbi hukuk kuralları gün
geçtikçe ülkemizde de yaygınlaşmakta, sağlık çalışanı bir taraftan haklarını
iyileştirme ye çalışırken diğer taraftan ise hasta, hasta yakını ve kurumları
ile daha sıkıntılı bir hukuki ilişkiye girmektedirler. Bu inkâr edilmez bir
gerçektir.



        Öncelikle sağlık çalışanlarına zor ve meşakkatli
görevlerinden dolayı iyi çalışmalar dilerim. Konuyu iki taraflı düşünerek
yaptığımız bu söyleyişinin okuyuculara hayırlı olmasını ve sağlıklı günler geçirmeleri
dileğiyle sunalım.



        Hasta hakları ve hak arama bilincinin gelişimi, iletişim
olanaklarının artışı ve toplumsal duyarlılık sonucu haklarının çiğnendiğine
inanan veya sağlık personelinin tıbbi uygulama hataları ile karşılaşan
hastalar, hasta yakınları günümüzde haklarını çeşitli yollarla aramaktadırlar.



        Sağlık çalışanları hangi statüde bulunursa bulunsun
görevlerini eksik yapma, hiç yapmama veya kusurlu yapmaları nedeniyle
yaptıkları iş ve işlemlerinden kaynaklanan nedenlerle idari, cezai ve hukuki
yaptırımlarla karşı karşıyadırlar.



        Bu yaptırımlar için sorumluluğun beklenen şekilde yerine
getirilmemesinin personel kusurundan kaynaklanması, bu kusurlu eylem ya da
eylemsizlik sonucunda zararın meydana gelmesi ve oluşan zararla personel eylemi
arasında irtibat kurulması gerekmektedir.



        Sağlık çalışanı kusurundan veya kastından hukuka aykırı
zararın ortaya çıkmasına sebep olmuşsa idari, cezai ve hukuki(tazminat)
yaptırımlarından biri veya her üçü ile aynı anda karşı karşıya kalabilir.



        Sağlık çalışanın özel çalışması, özel kurumda çalışması veya
kamuda çalışması sadece idari ve hukuki yaptırımlarda farklılık göstermektedir.
Cezai işlemlerde ise sadece üniversite araştırma hastanelerinde çalışanlar
yasayla farklı bir sürece tabidirler.



        Sağlık alanın çalışma alanı doğrudan insandır. Bu nedenle
çalışma koşulları ve sorumlulukları da büyüktür. Ceza hukukunda bir başkası
için ağır yaptırımlar gerektiren vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar için
öngörülen eylemeler bir doktor için görev ve hak olmaktadır. Ancak bu görevden
kaynaklanan haklar çok ince çizgilerle suçtan ayrılmaktadır.



        Sağlık çalışanının görevi ile ilgili eylem yâda
eylemsizliğini hukuk, tıp bilimi, meslek ahlakı ve evrensel ahlak kuralları ile
meslek odaları ve işverenin koyduğu kurallar sınırlamaktadır. Bu gün özetlersek
artık sağlık kurumlarının duvarlarını süsleyen ve sağlık personelinin  davranışlarını sınırlayan veya düzenleyen bu
kurallara hasta gözü ile bakarsak :



1)Adalet ve Hakkaniyete
Uygun Olarak Faydalanma

2)Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği konusunda bilgi isteme

3)Sağlık Kuruluşunu Seçme ve Değiştirme

4)Personeli Tanıma, Seçme ve Değiştirme

5)Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım

6) Tıbbi Gereklilikler Dışında Müdahale Yasağı

7)Tıbbi Özen Gösterilmesi

8)Ötenazi Yasağı şeklinde sıralayabiliriz.



        Diğer taraftan genel anlamı ile ele alırsak Anayasamızın 17.
Maddesi üst hukuk kuralı olarak; Yaşama hakkı:

• Bedeni ve sağlık hakkı, temel hak olarak kabul edilmiş Ayrıca Tıbbi
zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında ve Kişinin Rızası olmaksızın
Vücut bütünlüğüne dokunulamayacağını

• Bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı belirtilmiştir. Bu üst norm
sağlık çalışanına ikili bir görev vermektedir.



Tıbbi zorunluluk olmadan
kişinin vücut bütünlüğüne dokunmamayı emrederken diğer taraftan ise tıbbi
zorunluluk durumunda yaşam hakkı nedeniyle kişinin vücut bütünlüğüne müdahaleyi
emretmektedir.

Sayın Naryaprağı, teşekkür ederim. Çerçeveyi bu şekilde
çizdikten sonra konumuzun sınırlarına geri dönersek sağlık çalışanın karşı
karşıya olduğu cezai, tazmin ve disiplin yaptırımlarına dönebiliriz. Bu
yaptırımlar her olayda ayrı ayrı mı uygulanmakta yoksa aynı olayda tümü
uygulanabilmekte midir?



Sayın Uğurlu, bu farklı yaptırımlar
bazen ayrı ayrı uygulanabilirken bazen de her üçü aynı olayda birden karşımıza
çıkabilir.



        Sayın Naryaprağı, Örnek olay üzerinden gidersek:



        Elbette Sayın Uğurlu, sağlık personeli kendisine başvuran bir
doğum hastasına (anne adayına)  doğum
başlangıcında müdahale etmezse, ne olur?Diye başlayalım.



        Sağlık çalışanları, tehlikeli gördüğü vakalarda müdahale
etmeden doğrudan il merkezine sevk yolunu seçmektedir. Bu her durumda doğru bir
yaklaşım değildir. Sağlık çalışanı bu sevk durumunda



        Tıbbi zorunluluk olgusunu kanıtlamak yani anne veya bebeğin
yaşam hakkına üstün donanım ve birikime sahip üst kurumda müdahale edilmesinin
gerekliliğini açıkça ortaya koymak durumundadır.



        Diğer bir anlatımla bulunduğu ortamdaki araç- gereçle, tıbbi
bilgisi ve tecrübesiyle ilk vakaya müdahale ettiğinde anne veya bebeğin yaşam
hakkına veya vücut bütünlüğüne zarar vereceğini düşünerek; tıbbi bilgi ve
tecrübesiyle karar verecek durumda olmalıdır.



        Bunu kanıtlayamadığı takdirde cezai, hukuki ve idari
yaptırımlarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu durum her zaman kasıtlı
olmasını da gerektirmez. Dikkatsiz, tedbirsiz kısaca özensiz hareket etmesi
veya ihmali de yeterli olabilir. Örneği vermek gerekirse:



        Ebe,
uzman doktoru çağırmadan bebeğin ters geldiğini ve annenin acil olarak
Şanlıurfa’ya veya Diyarbakır’daki daha donanımlı hastaneye göndermeye karar
verdi. Acilde bulunan görevli doktordan da onay aldı. Doktor sevki yaptı. Hasta
yolda kendiliğinden doğum yaptı diyelim. Bunun bir yaptırımı var mı?



Elbette Sayın Uğurlu



        Görevli
ebe ve sevki yapan doktor, idari tabip açısından olayı irdelersek:



        Sevk nedeni doğumun gerçekleşmesinin ilçedeki tıbbi imkânlar
veya doğumu gerçekleştirecek personelin mesleki bilgi birikimi, tecrübesi
nedeniyle tehlikeli olduğudur.



Diğer bir anlatımla anne
veya bebeğin yaşam hakkının ve vücut bütünlüğünün tehlikeye gireceğine
inanılmasıydı değil mi?



 



Evet,sayın Naryaprağı,



        Birincisi: Eğer yetersizlik ve birikimsizlik nedeniyle doğum
gerçekleştirilse yani sevk edilmezse diyelim. Doğum eldeki imkânlarla sevk
yapılmadan başvuru yerinde doğum gerçekleşti. Ancak bebek veya anne açısından
vücut bütünlüğüne bir zarar gelse veya ölüm gerçekleşse



        İkincisi: Sevk yoluna gitse ve yolda sağlıklı bir doğum veya
müdahale edilmediği için ölüm gerçekleşme durumlarını tartışalım.



        Sağlık personeli mesleki eylemleri sırasındaki hatalarından
dolayı yasalar karşısında sorumlu tutulmaktadır. Burada görevli ebe ve doktorun
yapma veya yapmama şeklindeki eylemi sonucunda hukuka aykırı fiil meydana
geldiğinde ikisinin de cezai sorumluluğu ortaya çıkar. Ceza kanunlarını
bilmemek mazeret sayılmaz. Ceza sorumluluğu şahsidir. Herkes kendi eyleminden
sorumlu olup, kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.



        Anayasamız,Ceza Hukukumuz ve Medeni Kanunumuz birbirine
paralel hükümler içermektedir. Kişinin rızası alınmaksızın veya tıbbi
zorunluluk haricinde kişisel haklar kapsamına giren; hayatına, sağlığına, vücut
bütünlüğüne yapılacak her türlü müdahale hukuka aykırı kabul etmektedir.



        Bu nedenle hastanın aydınlatılması, hastanın rızasının
alınması ve müdahalenin ya da sevkin tıbbın gerektirdiği şekilde ve özenli bir
biçimde olması gerekmektedir.



        Demek ki sağlık personeli her aşamayı ve yolu mesleği
birikimi ile tartacak, seçtiği bu yolu gerekçeleri ile hastaya veya yakınına
anlatacak ve onun tam ve açık onayını alacak ve bunu sözlü değil yazılı
yapacaktır. Eğer bu onamayı almazsa ve tercih ettiği yönde yanlış hareket
ettiği ortaya çıkarsa olayda gerçekleşebilecek ölüm, vücut bütünlüğüne yönelik
yaralama ve sakatlanmalar ve eziyet olarak algılanabilecek durumlardan sorumlu
tutulacaktır.



        Sorumlu tutulanın karşılaşabileceği yaptırımlar sayalım:



        Taksirle öldürme, kasten veya taksirle yaralama, eziyet,
koruma ve gözetim yükümlülüğüne tabi kimseyi terk, ayrımcılık yapma, görevi
ihmal, çocuk düşürtme suçlarını işlemiş biri olarak hâkim karşısına
çıkabilecektir.



        Hasta ve hasta yakını bu suçlamayı müdahalenin türüne göre 6
ay ile onbeş yıllık bir süreçte ileri sürebilecektir.



Peki, özel hukuk açısından
aynı olayı incelersek



Sayın Uğurlu,



        Sağlık personelinin haksız ve kusurlu eyleminden hastaya ve
yakınlarına vermiş olduğu maddi ve manevi zararları borçlar kanununa göre
tazmin etme sorumluğu bulunmaktadır.



        Bu zarar personel şahsi çalışıyorsa doğrudan kendisinden,
özel şirkette çalışıyorsa çalıştığı kurumdan, kamuda çalışıyorsa çalıştığı
idareden talep edilir. Sağlık personellerinin kamuda çalışıyorlarsa görevleri
sırasında kusurlu ve hukuka aykırı uygulamaları sonucunda hastalara verdikleri
zararlarda, açılacak davalar Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu gereğince idare
aleyhine açılır. Mahkemelerce hükmedilen tazminat miktarı öncelikle kamu
idaresi tarafından hastaya ve yakınlarına ödenir. Kamu idaresi sağlık
personelinden ödediği rakamı tahsil yoluna gidebilir.





Disiplin hukuku açısından
sağlık personelinin durumu ne olur?



Sayın Uğurlu,

        Gerek devlet Memurları kanunu
gerekse ilgiliyi bağlayan özel yasalarda düzenlenen görevleri gereği gibi
yerine Kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla, getirmeyen veya ihlal eden
memurlar hakkında disiplin soruşturması yapılır. Disiplin yaptırımları
bildiğimiz üzere uyarma, kınama ile başlayıp devlet memurluğundan çıkarmaya kadar
beş çeşit idari yaptırımı ve bazı mali hak yoksunluklarını içermektedir.



 



Hasta veya hasta yakını
olarak istenmedik bu kötü durumla baş başa kaldık ne yapmalıyız?



        Öncelikle hiç kimsenin bu olumsuz davranış ve sonuçları ile
karşılamamasını dileyelim. Eğer bu istenmedik durumla karşılaşırsak her üç yolu
birden deneyebileceğimizi yani hem suç duyurusunda bulunabileceğimizi, tazmin
için hukuk davası açabileceğimizi ve kuruma disiplin yaptırımı için dilekçe
verebileceğimizi belirtelim.



        Ancak hem kayıtlara geçmesi bakımından hem de olumsuz durumda
da bunu mu düşüneceğim, hastalığımı veya hastamın canını mı diyenler için:



        İlk adım telefonla 184 nolu Sağlık Bakanlığı ihbar ve şikâyet
hattına şikâyetimizi iletmek. Telefonla bu işi yaptıktan sonra e mektup (e
mail) yoluyla Başbakanlığa bağlı “Bimer”e şikâyetimizi aktarmak. Kendimize
geldiğimiz uygun zamanda da sonra şikâyet hakkımızı ceza yolunda yapacaksak
sözlü veya yazılı olarak şikâyet konusunu Cumhuriyet Savcılığına bildirmek
durumundayız.



        Maddi ve manevi zararımızın tazmin edilmesini istiyorsak
hukuk davasını açmak durumundayız.



        Eğer idari anlamda üstlerine şikâyet edeceksek yani disiplin
cezasını almasını istiyorsak yine bir dilekçe ile yakındığımız personelin ve
yaptığı ya da yapmadığı işlemi belirterek amirine dilekçe ile talebimizi
bildirmek zorundayız.



        Savcılık ve idari makam başvurunuzun sonucunu size yazılı
olarak bildireceklerdir. Hukuk davasını ise sizin takip etmeniz gerekir.



 



Zekeriya Hocam verdiğiniz
bilgiler için çok teşekkür ediyoruz.

 www.siverekgenclik.com

 


Bu haber 2488 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Bucak'ın mahalle toplantılarına yoğun katılım
Bucak'ın mahalle toplantılarına yoğun katılım
Kalender Aşireti'nden Tüysüz'e destek
Kalender Aşireti'nden Tüysüz'e destek